Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır

Yavuz Bülent Bakiler

Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır Gönderileri

Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır kitaplarını, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır sözleri ve alıntılarını, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır yazarlarını, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Komünist sistemlerle kalkınmak mümkün olsaydı, önce Sovyetler Birliği kendiliğinden gümbür gümbür yıkılıp gitmezdi
Reklam
Zekeriya Sertel'in yazdığına göre, Nazım Hikmet, Avrupa'da katıldığı bir gençlik toplantısında yüzü kızarmadan şu yalanı haykırmış: "Sovyetlerde, her işçi ailesinin bir arabası var. Önümüzdeki yılda da Sovyetlerde ekmek, parasız verilecektir." Peki, ne olacak şimdi? Görüldüğü gibi açılan delik büyük, eldeki yama küçüktür. Avuç içi kadar küçük bir yama ile iki karış çapındaki bir açığı, bir eskimiş, yırtılmış, yok olup gitmiş bir alanı nasıl yamayacaksınız? Böyle durumlarda devlet ve millet hayatına, rüşvet hastalığı bulaşmakta, büyük şair Fuzuli'nin ifadesiyle verilen selamın alınması bile rüşvete bağlanmaktadır. Rüşvet! Rüşvet! Rüşvet!
Azerbaycan'da rüşvete: "Hürmet" , rüşvet alanlara da: " Rüşvethor" denilmektedir. Halk da, Azerbaycan'da iş yapan yabancı firmalar da rüşvethorlardan yılgındırlar. Rüşvethorlar, Azerbaycan güzelliği üzerinde kara sülükler gibidirler.
452 syf.
·
Puan vermedi
Yavuz Bülent Bâkiler Karabağ şehri Ağdam'dan Türkiye'ye göçüp gelen bir ailenin ferdi. Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır eseri onun bir şiiri aslında. Şiirinin kitaplaştırılmış bir hali de diyebilirsiniz, şiir gibi kitap da. Henüz 20. yaşımın başında okumuştum ben bu eseri... Sonra bütün eserlerini okudum ve hatta bir imza gününde okuduğum bütün eserlerini önüne koymuştum da önü kapanınca şaşırmıştı, Bakiler birkaç eserini imzalamıştı ki sırada bekleyenlerin homurtularını duyduğum için "Hocam benimkiler çok, ben en sona imzalatayım hem arkadaşlar beklememiş olur hem de siz de kitapları imzalarken belki biraz sohbet edebiliriz" demiştim. Programdan sonra 10-15 dakika sürmesi gereken sohbet, 3-4 saat boyunca devam etti, sohbetin nihayetinde beni Göztepe'deki evine de davet etmişti ama üstünden yıllar geçmiş olduğu halde hâlâ evinde ziyaret edebilmiş değilim. Eseri seneler sonra tekrar okudum. Pek çok yerini unutmamış olmaktan dolayı mutluyum ama bak bu ilk okuduğumda dikkatimi çekmemişti dediğim yerler de oldu. Eseri bir seyahat kitabı olarak değerlendirmemek gerekiyor, aslında hatırat da değil. Peki ne diyecek olursanız, hem kısmi bir hatırat, hem bir seyahat kitabı, hem sosyolojik bir araştırma hem tarih bir kaydı, hem de Azerbaycan kokan bir şiir kitabı. Okuyunuz çünkü içerisinde Bakü'nün rüzgarı, Karabağ'ın Xar-ı Bülbülü var, Guba'nın al elmalarından bahis, Sumqayıt'ın petrol kuyularından yükselen ekolojik felaketin çığlığı var.
Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır
Azerbaycan Yüreğimde Bir ŞahdamardırYavuz Bülent Bakiler · Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları · 200959 okunma
Vatan bağı al elvandı Yox içinde xar-ı bülbül Bu da böyle bir devrandı Sesin gelsin bari bülbül!
Reklam
Üstüme okunmuş birkaç avuç mübarek Karabağ toprağından serpilse yeter.
Ağdam seyahatinin hiç unutamadığım bir sayfası daha var. Şahmar Ekberzade'nin sevgili oğlu Ekber Ekberzade, benim oğluma bir mektup gönderdi. Mektubunun bir yerinde diyor ki: "...Babam Ağdam'dan döndükten sonra cebinden gözyaşlarıyla ıslanmış bir mendil çıkardı. Mendil, senin babanın gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Biz, Karabağ hasreti üzerine dökülen o gözyaşlarını kurutmayacağız. Babam, babanın gözyaşlarıyla ıslanan mendilini bir muşambaya sararak kaldırdı." Aradan yirmi üç sene geçti. Benim sevgili dostum Şahmur Ekberzade, şimdi artık hayatta değil. Mezarı, Bakü toprağına vurulan bir Dedem Korkud mührüdür. Babasının bir benzeri olan Ekber, şimdi Bakü'de diş hekimi. Geçenlerde kendisiyle konuştum ve o mendili sordum: -O mendili saklıyoruz amca, dedi. Babam kurumasın diye onu bir muşambaya sarmıştı. Öylece duruyor hala! Moskova'da, Rus gümrüğünden geçerken bavuldaki o iki üç avuç Karabağ toprağına dokunmadılar. Karabağ toprağının yarısını, 1980 yılında vefat eden ve sonsuzluk uykusuna Sivas'ta uzanan babamın ve annemin üzerine serptim. Babamın ve annemim hemen bitişiğinde benim de mezar yerim var. Şimdi kütüphanemde, zarif bir ceviz kutusu içinde Karabağ toprağının kalanı bulunuyor. Onu da zamanı geldiğinde çocuklarım, benin üzerime serpecekler.
Dedelerim, Ağdam'ı bir köy olarak terk etmişler. Benim gördüğüm Ağdam, büyümüş 55-60.000 nüfuslu , tek katlı, iki katlı evleri beyaz badanalıydı. Acaba evlerinin böyle bembeyaz yüzlü olmasından mı ona Ağdam demişlerdi, bilmiyorum. Ağdam mescidine Şahmar'la birlikte girdik. Ben orada önce iki rekat şükür namazı kıldım. Sonra vakit
Cennet ufkundan inen bir ses ancak bu kadar güzel olabilir diye düşündüm: Göyden gelen beş durnalar Bizim eller yerinde mi? Birbirinden hoş durnalar Bizim eller yerinde mi? Bana öyle geldi ki, bu türküde, bana dokundurmalar var. İçimden dedim ki: Bizim eller! Ah bizim eller! Türkiye'de de Azerbaycan'da da bizim ellerin (yerlerin, bölgelerin) bir kısmı elimizden çoktan çıktı. İşte Karabağ'daki bizim ellere gelebilmek için benim altı yıldan beli neler çektiğimi Bahtiyar Vahapzade ile Şahmar'a bir sorun bakalım!
Reklam
Ah bizim çok değerli bir tar üstadımız vardı: Cabbar Karyağdıoğlu! Siz, Karabağ şikestesini ondan dinleyecektiniz. Ben görmedim; ama çok kişiden duydum. Cabbar müellim, bir gün Karabağ'da, böyle büyük ağaçlardan biri altında oturup tarını konuşturmaya başlamış. Diyorlar ki, bülbüller bile ağaçlarda onun tarına kulak kesilmişler. Derken o bülbüllerden biri, kendini bir gülle gibi kaldırıp Cabbar müellimin tarına vurmuş. Bülbülün öldüğünü söylüyorlar. Bakalım bugün, bizim genç tarcılarımızın tarlarımı da bülbüller kendilerini vurup helak olacaklar mı?"
Azerbaycan'ın meşhur kadın şairelerinden Natevan'ın büstüne doğru yürüdük. Natevan 1832-1897 yılları arasında yaşamış. Şairenin büstü, yüksek bir kaide üzerindeydi. Kaidenin ön yüzünde Natevan'dan bir mısra var: "Gece gündüz ne kadar naleme efgan etdm!"
Ağdam, Türkiye'deki şehirlerimizden katiyen farklı bir mimari tarzıyla karşıma çıkmadı. Evleri bizim evlerimiz gibiydi. Çoğu tek katlı, iki katlı bahçeli evler... Yolları bizim yollarımız gibiydi. Ve insanları, bizim insanlarımızdan farksızdı. Yalnız, erkeklerin başlarındaki kasketler daha geniş tepelikliydiler. Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar bizimkilerin benzerleriydiler. Diyeceksiniz ki , bunlar önemli mi? Bana göre çok önemli! Hemen hemen görmediğim, gezmediğim bir Avrupa ülkesi kalmadı. Onların evleri var evlerimize benzemez, dilleri var dilimize benzemez; insanları var insanımıza benzemez.
... En az elli yıldan beri Türkiye'de çalıp söylediğimiz güzelim bir türkü , bir kelime değişikliğiyle beni kaldırıp kaldırıp yere çarpmasın mı? Biz o türküyü, Türkiye'de, Iğdır türküsüymüş gibi söylüyorduk: Iğdır'ın al alması Yemeye bal alması Yar gelene galdı Yaramın sağalması. Halbuki türkünün aslında Iğdır kelimesi
...Ağdam'ın Ekmek Müzesine yürüdük . Ömrümde bir Ekmek Müzesine gideceğimi veya ekmek için de bir müze yapılacağını hiç aklımdan geçirmemiştim. Ağdam 'da bir Ekmek Müzesi var. O müzede, Ofelya Hanım Zeynelova , bana Ekmek müzesi hakkında bilgiler verdi: Efsaneye göre ekmeği ilk yapan Hz. Adem olmuş. Hz. Adem ekmeği somun şeklinde
304 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.