B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk - Ermeni Çatışması

Mehmet Perinçek

En Yeni B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk - Ermeni Çatışması Sözleri ve Alıntıları

En Yeni B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk - Ermeni Çatışması sözleri ve alıntılarını, en yeni B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk - Ermeni Çatışması kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Boryan’ın 1928-29 yıllarında basılan “Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve SSCB” başlıklı yaklaşık 1 000 sayfalık kitabını okurken, hep bugünün Kürt meselesinde yaşanan olayları izliyormuş duygusuna kapılıyorsunuz. İlginçtir, Boryan 70-80 yıl sonra olacakları o günlerden görmüştür. Boryan, Şeyh Sait ayaklanmasına dikkat çekerek, bu kez da Batı’nın Kürt meselesine parmağını doladığını şöyle belirler: “Eğer Ermeni meselesi ve Ermeniler, önceden Avrupa’nın ‘hasta adamı tedavi etmek’ amacıyla Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin içişlerine karışmak için ‘kamuoyu’ yaratmanın bir bahanesi ve aracı olduysa, bu sefer de Ermenilerin yerini Kürtlerin aldığı açıktır.” Boryan, emperyalistlerin o zamanki amaç ve yöntemlerini şöyle saptıyor: “Türkiye’de devşirdiği elebaşılarla Kürt ayaklanmaları örgütlemek yoluyla Şeyh Sait isyanının yuvası Hakkâri’yi ele geçirmek.” Boryan, Ermeni bölücülüğünün yaşadığı tarihsel tecrübeden en çok Kürt ayrılıkçılarının yararlanması gerektiğini daha o zamandan saptamıştır. Aslında bu saptama, 1920’lerden İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar, emperyalizme karşı konumlanan bütün Ermeni siyasetçi ve tarihçileri tarafından paylaşılmaktadır.
Ermeniler, tarihleri boyunca istisna oluşturan kısa dönemler dışında egemen bir devlete sahip olamamış, hep başka devletlerin hükümranlığı altında yaşamışlardır. Batı’nın, bir devlet geleneği olmayan Ermenileri kullanma hevesi, Haçlı Seferleri’ne kadar uzanır. Avrupa’nın Katolik devletleri, Müslüman Doğu’ya karşı Ermenileri bir alet olarak kullanmaya bakmışlardır. Ermeniler ise Batı’nın bu eğilimini, ayrı bir devlet kurma imkânı olarak görmüşlerdir.
Reklam
Taşnakların Etnik Temizlik ve Toprak Politikası
Taşnak Ermenistanı’nın varlık nedenlerinden biri, hükümetin izlediği etnik temizlik politikasıdır. Taşnaklar, bölgedeki Müslüman halklara ve Gürcülere karşı büyük bir nefret beslemişlerdir. Tarihi ve coğrafi-etnografik haritayı önlerine seren Taşnaklar, herhangi bir “pürüzle” karşılaştıklarında, yani etnik dağılım, kuracakları devletin haritasına denk düşmediği zaman, “makrel, srbel”, (Ermenice bölgeyi temizleme), başka millet ve din mensuplarını “kaytsel” (Ermenice küle çevirme, yok etme) programını uygulamışlardır. Bu terimler, Ermeni devlet edebiyatına girmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Taşnakların Ermeni kitlelerini harekete geçirerek izlediği düşmanla işbirliği politikası ve Müslüman nüfusa karşı giriştiği katliamlar ve yağmalar, Türkiye’nin haklı savaşını ve meşru müdafaasını açıklamaya yetmektedir. Boryan, Türklerin Taşnakları sevmemesinin gayet doğal olduğunu vurgular.
Uluslararası “Öğütlerin” İlk Provası: Sasun Ayaklanması
İşte bu öğütlerin ilk provası Sasun’da yapılır. Karibi, Sasun olaylarını anlatırken özellikle şu noktalara dikkat çeker: İran üzerinden Ermeni grupları birlikler halinde Türkiye’ye girmeye başlar ve Müslüman sivil halka akla gelecek her tecavüz uygulanır. Ardından 1894 Ağustos’unda kanlı Sasun olayları patlak verir. Ermenilerle Kürtler arasında başlayan karşılıklı kırım, Osmanlı ordularının müdahalesiyle bastırılır. Bu boğazlaşma, Boyatijyan ve Damalyan gibi Ermeni liderlerin propagandasıyla kışkırtılmıştır. O döneme kadar Ermeniler ve Kürtler, o bölgede “toprağın ve suyun kardeşleri” gibi barış içinde yaşamışlardır. Ermeniler, bölgede Kürtler gibi her zaman açık bir şekilde silah taşıyabilmişlerdir. Ancak Ermeni çetelerinin iki yıllık çalışması sonucunda bu barış bozulmuş, bölge halkı iki düşman kampa bölünmüştür. Bu durum, yabancı devletlerin Türkiye’nin içişlerine karışması için bahane olmuştur
Ermeni meselesinde dönüm noktası, 1878 yılındaki Berlin Konferansı ve Antlaşması’dır. Bu konferanstan sonra Ermeni meselesi, büyük devletlerin diplomasisinde Türkiye’ye karşı baskı aracına dönüşmüştür. Artık mesele, Osmanlı’nın iç meselesi olmaktan çıkmış, uluslararası bir mesele haline gelmiştir. Antlaşma’nın 61. Maddesi, bunun hukuki boyutunu içerir. Özellikle “Ermenilerin yerleşik bulundukları bütün bölgelerde reform talep edilmesi”, Ermenilerin Türkiye’nin dört bir yanına dağıldıkları göz önünde bulundurulduğunda, Antlaşma’yı imzalayan devletlerin Türkiye’nin bütünü üzerinde hâkimiyet kurma çabasıyla açıklanabilir.
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.