bir yere kadar büyüyor uçurum, artıyor. yalçınlığı sertleşiyor. yalnızlığı çoğalıyor. korkusu katlanıyor.
bir yere kadar büyüyor uçuşum, artıyor. kanatlarım güçleniyor. özgürlüğüm çoğalıyor. mesafem katlanıyor.
bir yere kadar büyüyor anlaşmazlığımız, artıyor. tartışmalar sertleşiyor. çelişkiler çoğalıyor. paydasızlık katlanıyor.
bir yerde başlıyoruz azalmaya. mesafemiz azalıyor, paydalarımız yaklaşıyor, acılarımız benzeşiyor, birer birer ölerek, birer birer yerlerimizi alıyoruz hayatta.
ne zaman anlarız babalarımızı? onların sorumluluklarına benzerleri bize yüklenmeye başladığında mı? o hoyrat tavırları yerini mazlumluğa bıraktığında mı? sertliğimiz kırılıp, rüzgar bizi yavaşlattığında mı?
hayır. anlamak mümkün değil, anlamaya çalışmak mümkün. hayat bizi empati yapmak zorunda bırakıyor ne de olsa.
bazı kızgınlıklar hiç bitmez ama bazıları kızan kızdığına, kızılan kızana karşı sebeplerini özümsetir zamanla, zaman her şeyin ilacı değil; her şeyin alıştırıcısıdır aslında.
bazarov gibi en sert eleştirdiğin şeyin yakasına yapışıp ölüme sürüklendiğinde, oğlunda, gençliğinde engel olamadığın kendi duyuşuna benzer tutkular gördüğünde, babanın gözlerinde kendi şüphelerini hissettiğinde işte o zaman kesin yargılardan zaman seni sıyırıp atmaya başlıyor.
roman büyük konuşma diyor neticesinde. roman beylik laf etme diyor, roman olmaz dediğini oldurup, yapmam diye ötelediklerinin sınırlarını zorlarsın diyor. zaman diyor, sizi birbirinizden uzaklaştıracak, bazen yakınlaştıracak; mutlak olarak da ummadıklarını yaptırmaya, yaşatmaya gebe kalacak.