Tam bir beklenti hatası diyebiliriz. Ve tamamen benim bilgisizliğimden kaynaklı. Çünkü Dragoman aslında tercüman demekmiş. Ben bunu bilmiyordum. Öğrenmiş oldum.
Yazarımızın akademik formasyonndan kurtulup daha belgesel kaynaklı ve akademik yazım kurallarına tabi olmayan bir derleme üretmesi takdir edilmesi gereken bir davranış.
Kelimeler ve kökenleri hakkında antik Çağ dahil olmak üzere bilgi edinmek isteyen herkesin ilgisini çekecektir. Ben hariç. Çünkü benim Antik Çağ’dan bu yana kullanılan tercüme teknikleri, tercüman diplomasisi, diplomatik tercüme, tarihi çözümleme açısından kelimeler, gibi gibi şeylere pek ilgim yokmuş bunu net bir şekilde anladım. 
Bugün etrafımızda olup bitenlere dair anlayışımız nasıl geçmiş deneyimlere dair bilgiyle zenginleşiyorsa, geçmiş tarihe bağlı çalışmalar da etrafımızda olup bittiğini gördüklerimizle aydınlanır.
Bilimsel yöntem, dolayısıyla da akademik yöntem tümüyle karşılaştırmaya dayanır. Sağ kolunuz ağrıyor diye doktora gittiğinizde, doktor sol kolunuzu da tetkik eder. Aynı ilke tarihte bir dönemin incelenmesinde de yararlıdır.
Eşek de popülerdi tabii, genel olarak her yerde bulunabiliyordu, ucuzdu ve attan daha kolay idare edilebilen, zemin deki zorluklara daha kolay adapte olabilen bir hayvandı, fakat uzun mesafeli seyahatler için o kadar da iyi değildi.
Ortadoğu'daki en büyük teknolojik yenilik deve olmuştur, deve dikkat çekici ölçüde verimli ve maliyetten kurtaran bir hayvandır. Uzun mesafelerde seyahat edebilir, ağır yükler taşıyabilir, yiyecek ve suya çok az ihtiyaç duyar. Fakat deve de bir anlamda, gerek Mağribilerin İspanya' da, gerek Türklerin Balkanlar'da ilerlemesinin sınırlarını belirlemiştir. Deve Ortadoğu ve Kuzey Afrika için muhteşem bir hayvandı, fakat Avrupa'nın daha rutubetli ikliminde verimli olmamıştır.
Onların tarafında kudretli bir imparatorluğun kaynakları var, bozulmamış bir güç, savaş deneyimi ve pratiği, tecrübeli bir askerlik var, galibiyete alışmışlar, sebat, birlik, düzen, disiplin, tutumluluk ve titizlik var. Bizim tarafımızda ise halkın yoksulluğu, özel lükslere düşkünlük, bozulmuş bir güç, kırık bir ruh, sabırsızlık ve eğitimsizlik var; askerler itaatsiz, subaylar paragöz; disiplin horgörülüyor; başıboşluk, umursamazlık, sarhoşluk yaygın; en kötüsü düşman zafere alışmış, bizse yenilgiye alışığız. Sonucun ne olacağına dair bir kuşkumuz olabilir mi?
Çünkü herkes kendi kendisinin en kötü düşmanıdır, kendi sabırsızlığından daha ölümcül bir düşmanı daha yoktur, düşmanı onu öldürmekte yavaş kalırsa sabırsızlığı öldürüverir.
Yakın dönemlerde de Batı'nın Türklere karşı düşmanlığı Helen uygarlığı hayranlarının hırsıyla da güçlenmiştir; bu kesimler Yunanistan'ı haklı olarak överken, Türklere haksızlık etmiş, onları sadece Hellas'ın özgürlüklerini ayaklar altına alan zalimler olarak görmüştür.
Okumuş yazmış Batı Avrupalıların çoğuna göre, "Türk" ve "Türkiye" kelimelerinin asırlar süren bir sürtüşmeden ileri gelen karmaşık duygusal çağrışımları vardır.
Yalanlar muhtemelen konuşma kadar eskidir ve yazıdan kesinlikle daha eskidir. Kadim metinlerin önemli bir bölümü bir propaganda faaliyetinin bir parçası olarak aldatma amacıyla kaleme alınmış yalanlardan oluşur.
Başımı teslimiyetle eğmiş, ben köleniz alnımı tam bir tevazu, sefalet ve acz içinde, kudretli, haşmetli, lütufkar, şefkatli, merhametli velinimetimin, cömertler cömerti, eli açık efendimin ayağının altındaki mukaddes toza sürmüş, eşi menendi bulunmayan, her şeye kadir, rahman ve rahim olandan, zat-ı alinize en büyük hayırları bahşetmesi, velinimetimi zamanın getirdiği felaketler ve ıstıraplardan koruması, ömrünün günlerini, kudretini ve ihtişamını artırması, merhametinin ve insafının gölgesini bendeniz kölenizin üzerine düşürmesi için dua ediyorum.