Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik.

Tâhirü'l-Mevlevî

Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik. Sözleri ve Alıntıları

Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik. sözleri ve alıntılarını, Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik. kitap alıntılarını, Bahar Kadar Taze, Hayat Kadar Nazik. en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Oruç tutanların çoğu, hususiyle geceleri kısa bulunan yaz Ramazanlarında sahura kadar oturup yemeği yedikten ve sabah namazını kıldıktan sonra yattıkları için geççe uyanırlar, bazıları da orucu uykuya tutturmak için uyansalar bile tekrar uyumaya çalışmak suretiyle vakit kazanmak isterlerdi. Üsküdar Mevlevihaneinin son şeyhi ve Üsküdar'daki
Müverrihlerimizin çoğu bulundukları asrın ictimai ahvaline dair yazı yazmayı, malumu i'lam kabilinden kabul etmiş olacaklar ki eserlerinde eski Osmanlıların ictimaiyyatına dair –hiç değilse bile- kâfi malûmat vermemişlerdir. Ekser müverrihimizin şu dakîkadan (ince fikirden) gafleti, eski âdât ve etvarımıza hatta yalnız vücud ve hayatlarına tevarüs eylediğimiz âba ve ecdadımıza bizi pek yabancı bırakmıştır. O kadar ki, bıyıkları yarısına kadar arzen traş edilmiş ve dudak üstlerine kadar tûlen kestirildikten sonra kırptırılmış olan erkeklerimizin karşısına pala bıyıklı ve merdane kılıklı büyükbabaları, gerdan ve sinesi, sâid ve sâkı açık bazı kadınlarımızın karşısına da feraceli, yaşmaklı kadın nineleri çıkıverse her iki taraf da birbirini bigâne bir nesil telakki eyleyecek derecede bir tebaüd ve tegâyür husulüne sebep olmuş.
Reklam
Bed-i Besmele
Âmin alayı, verilmiş karar mucibince bazı mahalleleri dolaşıp gezindiği yerlerde irfan şevkini yenileyip çoğalttıktan sonra döner, cemiyet evinin kapısı önünde durur, orada da ilahiler okunup "gülbank" denilen dua eda edildikten sonra merasim sona erer, alay efradı, heyet-i talimiyye ve taallümiyyesiyle birlikte eve dahil olurdu. Evin
Hilâl: Yazma Kur’ân-ı Kerim’leri okuyan küçük çocukların satırları takip etmek için krlimeler üzerinde gezdirdikleri, ucu sivri, ince zarif çubuklara verilen isim.Kitabı okudu
Sebilin alt yanında bir taş mektep görülürdü. Ömer Efendi'nin vasiyeti üzerine vefatından sonra damadı tarafından yaptırıldığı halde haksız olarak Molla Gürânî Mektebi denilirdi. Hâlâ sağlam duran bu bina, benim de feyz aldığım iptidaî bir mektep idi. Dar kemerli bir kapıdan geçilerek on beş, yirmi ayak merdivenle bir sofaya çıkılır, oradan dershaneye girilirdi. Dershane epeyce geniş ve kubbeli idi. Kapıya karşı sağ köşede hocanın, sol köşede kalfanın yerleri vardı. Hocanın rahlesi üstünde ayrıca bir cevizden daha büyük bir bal mumu topu yapışıktı. Çocukların cüz'ünde yahut mushafinda ders yerini gösteren balmumlar düşmüş bulunursa hoca, rahledeki toptan bir parça koparır, elinde yuvarlayıp yumuşattıktan sonra düşenlerin yerine yapıştırırdı. Dershanenin ortasına alçak sıralar, sıraların arasına küçük minderler dizilmişti. Biz, o minderlerin üstünde otururduk. Sokağa bakan iki pencerenin içerisinde iki hafiz, ezbere çalışırdı..
Balmumu yapıştırmak: Bir kitapta kalınan satırı, tekrar okunacağı zaman kolayca bulabilmek için pul şeklinde bir bal mumu yapıştırmak suretiyle işaretlemek, önemli noktaların altını çizmek..Kitabı okudu
“Ashâbımdan biri bir beldede vefat edecek olursa, kıyamet gününde o belde ahâlisinin kâidi, yani önlerine geçip götüreni ve nûru olacaktır.” Hadîs-i Şerifi gereğince biz İstanbulluların kâidi ve nûru olan Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeydi’l-Ensârî radıyallâhu anh..”
Hırka-i Şerif'e ziyareti gününde saray mutfağında pişirilen baklavalardan yeniçerilerle diğer askerin her on neferine bir tepsi olmak üzere dağıtılması âdetti. Eskiden seferlerde zafer vukua gelince askere yahni ve pilav, zerde verilmesi mutad olup sonraları ordu efradının ulüfe dağıtılmasında çorba ve pilav, zerde ile Ramazan'ın on beşinci günü de baklava ile taltifi usul ittihaz edilmişti. O gün yeniçeriler, zabitleri maişetinde saraydaki mutfak dairesinin önünde toplanırlardı. Padişahlar da yeniçerilerin birinci ortası yani bölügün efradından bulundukları için evvela zat-ı şahane için iki tepsi ayrılır, sonra baklava tepsileri futalarından(peştemal) yeşil boyalı sırıklara takılır ve her iki sırık iki yeniçeri tarafından omuzlanıp kışlalara götürülür; ertesi gün tepsilerle futalar mutfağa getirilirdi. İkinci Sultan Abdülhamid zamanında İstanbul'da bulunan askerler, Ramazan geceleri tabur tabur saraya davetle itam ve birer maaş nisbetinde atiyyelerle ikram edilirlerdi. İstanbul'un fethi üzerine Okmeydanı'nda askere umumi bir ziyafet verilmiş ve bizzat Fatih tarafından hizmet edilmişti.
Reklam
Nigah-ı tahayyürüm,(hayrete düşme bakışı) sema-yı şiirden zemin-i fikre indiği esnada iki zayıf mahluka rast geldi. Biri elli atmış, öbürü de ancak beş altı yaşlarında idi. İhtimal ki ikincisi, birincisinin torunu bulunuyordu. Her ikisi de temiz pak giyinmiş, lakin birinin kapalı çarşafı, diğerinin pamuklu basma hırkası rengini çoktan kaybetmişti. Bu muhterem ve masum vücudlar, belki de “memuriyet-i ma'lul gazileri"nden bir mütekaidin zevce ve hafidesi yahut vatan fedaisi bir şehidin valide ve kerimesi idiler. Yavrucağız, büyükannesinin yanında ve top kandilin altında hanım ninesini takliden namaz kılıyordu. Aman yarabbi! O ne masumane ibadet idi. Ben, müddet-i ömrümde Allah'a bu kadar sâfi perestiş edildiğini görmedim, diyebilirim. Ancak sekene-i melekütun paye-i arş-ı lâhüt önündeki teabbudu böyle olabilirdi. Küçük melek; başını önüne doğru eğmiş, mini mini ellerini göğsünün üstünde kavuşturmuş, gözlerini secdegâhına dikmiş duruyor. Ara sıra başörtüsünün altından taşkınlık gösteren saçlarını kemal-i tehalükle(büyük bir arzu) saklamaya çalışıyor, kadınlığın o pek kıymetli iklîl-i tabiisini yabancı nazarlardan kıskanıyordu.
Fatih Câmi-i Şerifi’nde
Bir aralık nazarım kubbeye kadar yükseldi, ruhanî bir feza içerisinde dolaştı, kevakib' yığınları arasına karıştı, rahmet sehabeleri ortasından geçti, onlardan mütehassıl mağfiret katrelerini asılı kandiller şeklinde müşahede etti. Nigah-ı tahayyürüm, sema-yı şiirden zemin-i fikre indiği esnada iki zayıf mahluka rast geldi. Biri elli atmış,
Amin Alayı
Bir ailenin çocuğu mektebe başlayacağı zaman gideceği mektebin hocasına haber gönderilir, hoca tarafından da çocuklara: “Yarın âmin var, güzelce giyinin de öyle gelin" denilirdi. Okunan ilahi ve edilen dua esnasında “âmin" diye bağırıştıkları için bu gibi merasime mektep çocukları 'âmin' tabir ederlerdi. Âmine gidecek talebe ve
Rengâmiz: Türlü renklerde, renk renk. Alâimü's-sema: Gökkuşağı. Tanzîr: Benzemeye çalışma, örnek alma. Mensubîn: Çocuğun ailesi veya yakınları. Murabba: Kare., Müdevver: Yuvarlak.Kitabı okudu
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.