Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hafif Türk Pop Tarihi

Bak Bir Varmış Bir Yokmuş

Naim Dilmener

Bak Bir Varmış Bir Yokmuş Gönderileri

Bak Bir Varmış Bir Yokmuş kitaplarını, Bak Bir Varmış Bir Yokmuş sözleri ve alıntılarını, Bak Bir Varmış Bir Yokmuş yazarlarını, Bak Bir Varmış Bir Yokmuş yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
12 Eylül Askeri Darbesi'nin yarattığı korku, şaşkınlık, belirsizlik, geleceksizlik insana her şeyi yaptırdı.
12 Eylül Darbesinin getirdiği acımasız ortamdan herkes çok korkmuş, çok bunalmış, çok çekmişti, ama en çok da gerçek sanatçılar!.. Yoksa kim kendisini bile bile Turgut Özal’ın neo liberalizmi getirmeye yemin etmiş olan ellerine, o ve Semra Özal'ın papatyalarının pop ve arabesk kültürsüzlüğüne teslim ederdi ki? Ettik valla, kendimizi onların ve etraflarında fır dönen popçuların ve ağlak acılı arabeskçilerin dillerine teslim ettik. Hala da oralardayız/ellerindeyiz.
Reklam
Devletin Kültürel Hegemonyası İçin Nice Sanatçılar Harcandı
27 Mayıs ve 12 Mart darbeleri, faşizmlerini “siyaset” ile sınırlamayı becerdiler. Popüler kültüre müdaheleyi (en azından görünürde) düşünemediler. Evren ve şürekası ise öyle değildi. Onların karışmadığı alan hatta nokta kalmadı. Hayata düşmanlardı ve bu da müzik dahil, her şeyi etkiledi.
Arabeskin adını kötüye çıkaran, bizzat 12 Eylül Askeri Darbesinin kendisidir. Çok insanlık dışı bir dönemdi ve böyle bir dönem de bu müziğin daha da bireyselci bir hale dejenere edilmesiyle de acılı arabesk devri yaratıldı. Cunta dönemi böyle bir müziği öne çıkarmak istedi, gazinocular ve yapımcılar da bundan çıkar sağlamak için yaptı. Örneğin Müşşeref Akay’ı gündeme getirdi Cunta dönemi. Askeri yönetimin post-milliyetçi bir tavrıydı bu. Ancak kısır bir müdahaleydi; ne negatif ne de pozitif bir etkisi oldu Türkiye müziğine. Benzer bir müdahale 12 Eylül’ün devamında Özal döneminde TRT’deki arabesk yasağını aşmak için icat edilen “acısız arabesk” denemesidir. İbrahim Tatlıses ve Hakkı Bulut ile denemişti iktidar bunu. O dönem çok tartışılmıştı ama hiçbir etkisi de olmadı.
"Arabesk” olarak adlandırılan müzik, 50’lerin ikinci yarısından itibaren vardı. Hatta daha geriye bile çekilebilir istenirse; Mısır filmlerinden bizim bestecilerin, kısmen özgün, kısmen de Suriye ve Mısır dolaylarından derleyerek özel olarak üzerine güfte yazdığı şarkılar, arabeskin ilk örnekleri olarak kabul edilebilir. Ama Suat Sayın’ın köyden kente göçün talep edebileceklerini hesaba katıp ince ince tasarlayarak şarkı ve türküyü tek bir formda birleştirmesi arabeskin resmi doğum tarihi kabul edilir. Ve o müzik, gayet saygı duyulası, sevilesi bir müzikti.
Popüler kültür darbenin kendisinden de önce (olumsuz istikamette) değişmeye başlamıştı. Sinema ve tiyatroda olduğu gibi müzikte de durum buydu. 70’lerin o çok parlak ilk yıllarına rağmen popüler müzik önce Orhan Gencebay ve Selami Şahin’in ellerine kalmış ardından da Ümit Besen ve Arif Susam’a teslim olmak zorunda kalmıştı. Toplumun/memleketin içinde bulunduğu ruh durumu belirliyor nasıl bir müzik dinleneceğini. İstisnasız herkesin mutsuz olduğunu düşünün; bunlardan bir kısmının içerde ve işkenceler altında olduğunu hatırlayın… Aslında kimsede müzikle ilgilenecek hal kalmamıştı bile denebilir. Kalanlar da kendilerini piyanist şantörlerin kendinden menkul hüzünlerine vurdular. Arabesk müzik hakında “negatif” algı bu furyanın yüzünden oluştu. Daha öncesinde Suat Sayın’ın temsil ettiği bu müzik saygın bir müzikti.
Reklam
12 Eylül Askeri Darbesinin başında olan Evren ve şürekasının karışmadığı alan hatta nokta kalmadı. Hayata düşmanlardı ve bu da müzik dahil, her şeyi etkiledi.
Kral TV’nin yayına girmiş olması, uzun vadede Türk popunun önüne çok ağır iki fatura çıkaracaktır. Bu ağır faturalardan birincisi, artık genç ve güzel ya da yakışıklı olmayanlara, bu piyasada kolay kolay hayat hakkı tanınmayacak oluşudur. Zaman içinde, işin “görsel” yanı müziğin önüne geçecek ve olmaz sanılan şey olacaktır. Artık “ses” olmadan şarkıcı olunabilecek ama “gençlik - güzellik" olmadan asla kapılardan içeri girilemeyecektir. İkinci fatura da en az bunun kadar ağırdır. Kral TV’nin varlığı nedeniyle, müzik piyasamız “klip” tuzağına mecburen düşecek ve kendini kilitleyecektir. İşin başında, her şey oldukça keyifli ve güzeldir. Şarkılara klipler çekilmekte, bu klipler televizyonda dönmekte ve klipler döndükçe de albümler satılmaktadır. Ancak her şey bu kadar basit devam edemeyecektir. Bir süre sonra bu kanal, kliplerini televizyon vasıtası ile herkese göstermek isteyenlerin önünde bir “tarife” ile çıkacak ve tarifeye uymayanların gönderdiği klipler çöp sepetini boylayacaktır.
Sayfa 366Kitabı okudu
… Barış Manço da, yeni plağı “Dağlar Dağlar” ile çıkıp gelir. Şarkıcı bu sefer farklı bir yol izlediğini söylemektedir. Plağın her iki yüzünde de aynı şarkı vardır. Manço, “şarkıyı iki ayrı kompozisyonda hazırladık” demektedir. Barış Manço “Dağlar Dağlar”ı, plağın bir yüzünde Cüneyt Orhon’un kemençesi, diğer yüzünde ise kendi grubunun eşliğinde söylemektedir. 80’li yıllarda (bizde ise 90’lı yıllarda) yaygınlaşabilecek bir yol olan “mix”, “remix” ya da “versiyon” işini Barış Manço 70’li yılların hemen başında yapmıştır. Ancak şarkının başarısı, bu yeniliği gölgede bırakır.
Sayfa 158Kitabı okudu
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.