ROGER: Beni seviyor musun?
CHANTAL: Seni seviyorum, çünkü tatlısın ve sevecensin, sen ki erkeklerin en serti ve acımasızısın. Tatlılığın ve sevecenliğin seni bir tül parçası kadar hafif, bir kar tanesi kadar ince, arzularımız kadar ele avuca sığmaz bir kimliğe sokuyor. Güçlü adalelerin, kolların, kalçaların, ellerin günün geceye geçişi kadar gerçek dışı. Beni sarıyorsun, ben de seni içime alıyorum.
ROGER: Seni seviyorum, çünkü sert ve acımasızsın. Sen ki kadınların en tatlısı ve en sevecenisin. Tatlılığın ve sevecenliğin seni bir kaya kadar sert, vahşi bir hayvan kadar acımasız, bir buz kütlesi kadar kaskatı bir kimliğe sokuyor. Göğüslerin, tenin, saçın zamanın kesinliğinden daha bir gerçeklik taşıyor. Beni sarıyorsun, ben de seni içime alıyorum.
CHANTAL: Dinlemeyin şu sarhoşu. (Roger’ye.) Onların tek bildiği dövüşmek, seninse beni sevmek. Oynamayı öğrendiğiniz roller bu. Ben farklıyım. Kerhanenin en azından yararı dokundu bana, çünkü sahtekârlık yapmayı ve oynamayı öğretti bana. O kadar çok kişiyi canlandırdım ki bütün roller ezberimde artık. Çok rol arkadaşım oldu.
BİRİNCİ FOTOĞRAFÇI: Mesleğimizi icra etmekten mutluluk duyarız. (Başpiskopos’a.) Dua pozunuzu alın, madem ki böyle bir dindar kişi imgesi altında dünyayı gözyaşlarına boğmak gerekiyor.
BAŞPİSKOPOS, kımıldamaz; Derin bir tefekküre dalayım.
BİRİNCİ FOTOĞRAFÇI: Derin mi dediniz? Hadi dalın o derinliklere.
BAŞPİSKOPOS, tedirginleşir: Ama nasıl?
BİRİNCİ FOTOĞRAFÇI, güleç: Dua etmesini bilmiyor musunuz yoksa? Hadi hem Tanrı’ya hem de objektife bakın. Ellerinizi birleştirin. Başınızı kaldırın. Gözlerinizi indirin. Klasik pozumuz, işte bu. Düzene dönüş, klasisizme dönüş.
KÖLE, coşkuyla: Memnuniyetle, ekselans. Çok yakışıklısınız. O kadar yakışıklısınız ki merak ediyorum ışık mı saçıyorsunuz, yoksa bütün gecelerin gölgelerinin toplamı mısınız diye.
1948 yılında hırsızlık suçundan onuncu kez yargılandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Dönemin Önemli edebiyatçılarının
cumhurbaşkanına verdiği bir dilekçe üzerine bağışlandığında, yaşamının on dört yılını cezaevlerinde geçirmişti.Gayri meşru bir ilişkiden doğan Genet, annesi tarafından terk edildi ve çocukluğunu Morvan’da bir çiftçi ailesinin yanında geçirdi. Onyaşında hırsızlık suçundan ıslahevine düştü. Annesinin adını, yirmi bir yaşma kadar kalacağı ıslahevinde, kendisine verilen nüfus kâğı-
dından öğrendi. 1926’da ıslahevinden kaçarak Fransız sömürge birliklerine katıldı. Kısa bir süre sonra askerlerden birinin vaİizini çalarak oradan da kaçtı. 1930’lu yılları çeşitli suçlar işleyerek, Avrupa ülkelerinde bir kentten ötekine dolaşarak geçirdi.Bütün yapıtlarında yerleşik ahlak kurallarına aykırı bir ahlak
Bütün yapıtlarında yerleşik ahlak kurallarına aykırı bir ahlak anlayışının sözcülüğünü yaptı. Başkalarının insana zorla benimsetmeye
kalktıkları yazgıya karşı çıkmakla insanın gerçek kimliğini bulabileceği düşüncesinin inançlı bir savunucusu oldu.
Genet’ye göre yaşam yaşanarak kavransa bile, tam olarak açıklanamayacağı için tanımı olanaksızdır. İnsan kendi kimliğini ancak
düşsel yansısını bir başkasında gördüğünde algılayabilir. Kendi kimliğini tanımayan insan belirsizlik ve boşluktan kurtulmak için rol
yapmaya başlar.
Genet’ye göre yaşam yaşanarak kavransa bile, tam olarak açıklanamayacağı için tanımı olanaksızdır. İnsan kendi kimliğini ancak
düşsel yansısını bir başkasında gördüğünde algılayabilir. Kendi kimliğini tanımayan insan belirsizlik ve boşluktan kurtulmak için rol
yapmaya başlar.
1986 yılında, yetmiş altı yaşında Öldüğünde, oy kullanma hakkı olmayan bir Fransız vatandaşı olan Jean Genet, şiir, roman ve tiyatro yapıtlarıyla sıradışı bir yazar olarak yaygın bir üne kavuşmuştu.
Gayri meşru bir ilişkiden doğan Genet, annesi tarafından terk edildi ve çocukluğunu Morvan’da bir çiftçi ailesinin yanında geçirdi. On yaşında hırsızlık suçundan ıslahevine düştü. Annesinin adını, yirmi bir yaşına kadar kalacağı ıslahevinde, kendisine verilen nüfus kâğıdından öğrendi.
Genet tiyatrosu bütünüyle bir başkaldırı tiyatrosudur. Oyunları, bildiri ve öğretileri kararlı biçimde yadsır. Ionesco tiyatrosunda ölüm yaşamın içindedir; Genet’nin oyunlarında ise fantezi ve düşlerden kurulu bir dünyada yaşam yalnızca anımsanır.