“Yine de Denise’e çok kaba davranıyorsun,” dedim.
“Ne bekliyorsun? Aynı dili konuşmuyoruz biz. Denise sosyal bir tip. İnsanlar ne düşünür, ne der, neyi beğenir? Onun derdi bunlar işte” Geniş göğsünü dövdü. “Oysa benim, benzeri olmayan, zavallı bir birey olarak benim kendi kaygılarım delilikten başka bir şey değil onun için.”
…….
“ onun mutsuz olduğunu çok iyi biliyorsun. Ve kendini onun mutluluğa layık olmadığını söyleyerek avutuyorsun. Ama onun iyiyle kötünün terazisini elinde tutmakla suçlarken senin de ona değer biçmeye hakkın yok. Zaten ölçüsü tartısı da yoktur bu işlerin. Denise’in yanılgılarıyla ona çektirdiğin eziyet arasında hiçbir bağ göremiyorum.”
“Peki niçin mutsuz ki o?” dedi Marcel. “ pek çok şeyden geçebilir insan. Ben de viskiden vazgeçtim…”
“ O senin meselen. Senin kendi ahlakını ona zorla dayatmaya hakkın yok. Sen kendi varlığına erişmenin peşindesin; kendine, onunkine değil. Yalnızca senin için geçerli olan bir deneyim bu. Uzun lafın kısası,” dedim biraz kızarak, “Denise’den günlerini nesneleri elleyerek geçirmesini isteyemezsin.
" 'Suçluluk olmamalı.' Zayıfça gülümsedi. 'Ben ne istersem onu yaptım. Sen yalnızca bir taştın. Taş gerekir ki yol döşensin, yoksa insan nasıl seçer kendi yolunu?' "
"İnsan yaşamlarını sayıya dökmek, bir damla gözyaşıyla bir damla kanı aynı teraziye koymak olacak iş değildi ama artık hesabını tutması gerekmiyordu ve her para geçiyordu, bu bile: Başkalarının kanı. Ödenecek bedel asla çok pahalı olmayacaktı."
"Eğer inandığımız değerlere bağlı kalmak bu değerlerin bozguna uğramasına yol açacaksa ne yapmalı? Özgür kalabilmek için köle olmak, ellerimizi temiz tutabilmek için öldürmek mi gerekiyordu?"
"Tek başımayım. Kendime rağmen, tek başına varolan o kederim ben. Bu körlemesine varoluşla harman oluyorum. Kendime rağmen ve yine de yalnızca kendi içimden fışkırarak."
"Gelecekleri tümüyle benim elimde olan beyaz sayfalar. Öğrencilik döneminden kalma, çocukça bir düştü bu sadece. Artık biliyordum. Hiçbir şey yokluk, o imkansız yokluk kadar beyaz değildir. Seçmek. Utanç verici bir barış mı, yoksa kanlı bir savaş mı? Cinayet mi, yoksa kölelik mi? Hepsinden önce seçimi dayatan koşulları seçebilmek gerekirdi."
Kendini silmek. Artık olmamak. Ama kendimi öldürsem bile varlığım sürecek. Ölmüş olacağım. Onlar ölümüme zincirlenmiş kalacaklar ve yeryüzünde aniden beliren bu gedik binlerce öngürülmeyen ipi titreştirip kopartacak. Yerimi Berthier alacak ya da Lenfant. Ben yine yokluğumun mümkün kılacağı tüm o edinimlerden sorumlu olacağım.
Ama aynı zamanda ruhsuz bir tipim ben. Asla tutku beslemeyi beceremedim. Pişmanlıklarımla kuruntularım arasında bocalar dururum; tek derdim, ellerimi kirletmemektir. Nankör bir yaradılış derim ben buna, kabızın tekiyim.