Yurtdışında yaşayan psikiyatrist bir arkadaşımız Tarık. Terzi kendi söküğünü dikemez hesabı sorunlarıyla baş etmek adına izin aldığı dönemde annesinden gelen bir telefonla daha da bulanır düşünceleri. Babası vefat etmiştir..
Hemen İstanbul’a gider ama acısını yaşayamadan, annesiyle paylaşamadan babasının vasiyetiyle daha da sarsılır. Babası köyüne gömülmek istemiştir. Delice Köyü’ne …
Her şeyin başladığı, Tarık’ın kendini kaybetttiği (belki de bulduğu) yer, Delice. Dedesinin kötü hastalığından dolayı ortaokul yaşlarındayken İstanbul’dan Delice’ye göç ederler. Hiç arkadaşı yoktur,başlarda sıkılır da ama söz konusu dedesi olunca ses etmez hiçbir şeye. Köyde birçok yaşıtı vardır. Hatta biriyle de çok iyi anlaşır zamanla fakat bir gün aniden onun Tarık’tan uzaklaşması ve sebebini söylememesi olayları başlatır. O artık çocuk değildir, Tarık ile konuşamaz bundan sonra. O artık “Bedel Ödeyenler” den biridir. Sadece onlarla bir olur.
Onların parçası olmak ister Tarık. Bir iken bütün olmak ister fakat o da bedelini ödemek zorundaydı. Peki ama basıl?
Cüneyt’in bu ikinci kitabı ve ben ikisini de okuma şansına eriştim. Cehaletin boy gösterdiği bir toplumda neler olabileceğini öyle bir kurgulamış ki gerilimi hissetmemeniz mümkün değil zaten. Köydeki garip olaylardan tutun da , yan karakterler ve köylülerin şivelerine kadar her şey titizlikle oluşturulmuş. Hiçbiri fazla değildi Ya da hiçbir şey eksik değildi..
Hele o son!!!
Bedel ödeyenler için bir milat, sen bir dönüm noktası oldun Tarık.
Sen gerçekten “Deliceli Tarık”sın