Putperestlik günlerinde bile bir barış mekanıydı Kâbe. Hiç kimse Kâbe civarında kılıcını çıkaramaz, elini düşmanına kaldıramaz, herhangi bir kin,savaş, duzensizlik veya haydutluğu oraya taşıyamazdı.
Tüm gece kendi içimde kıpırdanayım diye kendi başıma bıraktılar. Söylediğim gibi efendim cezalarında çok titizdi. Sabahleyin bir kamçı -onun ifadesiyle- bir köleyi tüm gece kaynar tutmak için en iyi odundu. Ancak benim kırbaçtan daha çok düşünecek şeyim vardı. Güneş vardı; Ümeyye beni güneşe maruz bıraktı; Mekke'de güneş darağacıydı.
Çünkü bir köle nasıl karar verebilir ? Seçeneği olmayan kişinin bir kararı olamaz. O halde kırbaç ya da sopa o her neyse, niçin elimden düştü ? Bir köle kendisi için bile bir korkudur ve ben isyan için ne yeterince cesurdum ne de aptal. Cevap bunun dışında bir yerde. Nerede? Muhammed'de(sav) mi?
Büyük nüfuzu olan Ümeyye için benim davam basitti. Ona göre ben hırsızdım. Bir köle olarak değerimi mahvetmiş ve dolayısıyla bana ödemiş olduğu ücretten çalmıştım. Artık yalnızca derim ona fayda getirirdi; onu yüzebilir ve kölelere bir ibret olarak sergileyebilirdi. Elli yıl sonra Ümeyye'ye acıma temayülü taşıyorum.Diğerlerine adil olmayan kendine de adil değildir.