Kimse bana çocuk gelin demedi! Ben bir tek evcilik oyununu bilirdim, bir de çamurdan pastaların yenmediğini. Bebeklerim bezdendi ve çocuk yaşımda gerçek bir bebeğin altını hiç bezlemedim. Şimdi kendimi şanslı mı hissetmeliydim? Sadece çamurdan pasta yapmayı bilen çocuklara kendinden büyük tencereler verildi. Kendisi henüz büyüyememişken bebek büyütmesi gerektiği söylendi. Her birinin yaşam yolu taşlı ve engebeliydi. Beş farklı insan vardı, ama hikâyeleri aynıydı…
Yıllar önce tanışmıştım bu beş koca yürekle. Onlara her ne kadar “ÇOCUK
GELİN” ismini vermiş olsalar bile doğrusu onların adı; Nazlı idi, Mihriban idi, Seher idi, Nisanur idi ve Esma idi. Hayalleri ve çocuklukları ne yazık ki başkaları tarafından bilmem kaç euroya pazarlanmıştı. Daha küçücük birer çocukken evlenmeye zorlanmışlardı. Evlenebilecek yaşa geldiklerine bedenlerinden akan kan ile karar verilmişti. Buluğ çağındaysa çocuk sayılmıyorlardı. Onlar gerçekte birer çocuktu ve daha da önemlisi insandı.
Nazlı Doğan ile kaderdaş olmasak da yollarımız yıllar sonra Gelincik kitabı ile kesişti. Şu anda okumakta olduğunuz bu kitabıyla da dostluğumuz pekişti. Nazlı ve kader yoldaşlarıyla tanışıp onların hayatlarının bir köşesinde yerimi aldığım için çok mutluyum. Bu güçlü kadınlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Hayat mücadelelerine tanık oldum, acıları acım, sevinçleri de sevincim oldu. Kitabın her satırına yüreğimden parçalar bıraktım. Çocuk bedenli koca yürekli bu kadınları tanımak, onlar ile haklı bir mücadelenin neferi olmak onur verici. Ben beş yürekte bir olabildim…
Okuyacağınız bu kitap sıradan ya da kurgusal bir öykü değildir! Nazlı Doğan bu kitaba sırlarını bıraktı. Kaderdaş olmak değil hedefimiz ama sırdaş olabilmek en büyük niyetimiz.
Herkesin bu güçlü kadınlar ile sırdaş olması dileğimle…