Beynimizin Parmak İzleri sözleri ve alıntılarını, Beynimizin Parmak İzleri kitap alıntılarını, Beynimizin Parmak İzleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kesinlik olarak tecrübe ettiğimiz, yani kendimiz, birbirimiz ve etrafımızdaki dünya hakkında gerçeği bildiğimiz hissi, yaşadığımız günü geride bırakabilmemiz için beynimiz tarafından uydurulan bir yanılsamadır. Zaman zaman kesinlikten kısmen de olsa imtina etmek iyi bir fikirdir. Örneğin, hepimiz kendimizi ve diğer insanları karakter açısından ele alırız. O adam "cömerttir". Şu kadın "sadıktır". Patronunuz bir "pisliktir". Kesinliğe dair sahip olduğumuz anlayış bizleri cömertliği, sadakati ve kötülüğü söz konusu insanlar içerisinde yaşayan ve nesnel açıdan tespit edilip ölçülebilen özler olarak görmeye iter. Bu durum söz konusu kişilere karşı sergileyeceğimiz davranışları belirlemekle kalmaz; aynı zamanda onlara karşı sergilediğimiz davranışları haklı çıkarır. Belki de "cömert" adam sadece dalkavukluk ediyor, "sadık" kadın içten içe kendi iyiliğini düşünüyor ve "pislik" patronunuz da evde hastalıktan yatağa düşen çocuğu için endişeleniyor olabilir. Kesinlik, diğer olasılıkları gözden kaçırmamıza sebep olur. Aptalız veya gerçekliği kavrayabilecek donanıma sahip değiliz demiyorum. Demek istediğim "kavranacak tek bir gerçeklik yoktur". Beyniniz, etrafınızdan gelen duyusal veriyi birden fazla şekilde açıklayabilir; bu açıklamaların getirdiği gerçeklikler sınırsız değildir, ancak kesinlikle birden fazladır.
Bir şeyler uydurun, uydurduğunuz şeye bir isim verin ve tebrikler, bir "kavram" yarattınız. Bu kavramı başkalarına da öğretin ve onlar da sizinle aynı fikirde ise tebrikler, gerçek bir şey yarattınız. Peki, bu sihirli yaratma eylemini nasıl kullanıyoruz? Elbette sınıflandırıyoruz. Doğada var olan şeyleri alıyor ve onlara fiziksel özelliklerinin de ötesine giden yeni fonksiyonlar yüklüyoruz. Daha sonra bu kavramları birbirimize aktararak birbirimizin beyinlerini toplumsal dünya için yeniden şekillendiriyoruz. Toplumsal gerçekliğin temelinde bu yatar.
Duygu algıları birer tahmindir ve sadece diğer kişinin tecrübesiyle eşleştiklerinde "doğrudur"; yani her iki tarafın da uygulanacak kavram üzerinde hemfikir olması gerekir. Başka birinin nasıl hissettiğini bildiğinizi düşündüğünüzde bu konuda kendinize olan güveninizin esas bilgi ile bir ilgisi yoktur. Sadece bir "duyusal gerçeklik" anı yaşıyorsunuzdur. Duygu algısında gelişmek için diğer insanların "nasıl hissettiklerini bilebiliriz" saçmalığını terk etmek zorundayız.
Duygularınızdan gelen tüm bilgi, beyninizin çözmesi gereken sürekli değişen bir yapboz gibidir. Gördüğünüz nesneler, duyduğunuz sesler, kokladığınız kokular, hissettiğiniz dokunuşlar, aldığınız tatlar ve ağrılar, acılar ve duyuş olarak tecrübe ettiğiniz duyu hisleri... Hepsi beyninize doğru ilerlerken çok değişken ve anlamı belirsiz sürekli duyu sinyalleri yayar. Beyninizin görevi ise kendisine ulaşmadan onları tahmin etmek, boşlukları doldurmak ve mümkün olan düzenleri bulmaktır. Böylece gerçek dünyadaki "sürekli var olan gürültü ve karmaşa" yerine nesnelerin, insanların, müziğin ve olayların olduğu bir dünya tecrübe edersiniz.
Beyniniz bu muhteşem beceriyi kazanmak ve duygusal sinyalleri anlamlandırmak için kavramları kullanır ve bu sinyallerin nereden geldiği, dünyada ne anlamı olduğu ve onlara karşı nasıl davranılması gerektiğine açıklama getirir. Algılarınız o kadar net ve hızlıdır ki sizi dünyaya "olduğu gibi" tecrübe ettiğinize inandırırlar, ancak esasında "kendi kurguladığınız bir dünyayı" tecrübe edersiniz. Dışarıdaki dünyaya dair deneyimlerinizin büyük kısmı kafanızda başlar.