Kesinlik olarak tecrübe ettiğimiz, yani kendimiz, birbirimiz ve etrafımızdaki dünya hakkında gerçeği bildiğimiz hissi, yaşadığımız günü geride bırakabilmemiz için beynimiz tarafından uydurulan bir yanılsamadır. Zaman zaman kesinlikten kısmen de olsa imtina etmek iyi bir fikirdir. Örneğin, hepimiz kendimizi ve diğer insanları karakter açısından ele alırız. O adam "cömerttir". Şu kadın "sadıktır". Patronunuz bir "pisliktir". Kesinliğe dair sahip olduğumuz anlayış bizleri cömertliği, sadakati ve kötülüğü söz konusu insanlar içerisinde yaşayan ve nesnel açıdan tespit edilip ölçülebilen özler olarak görmeye iter. Bu durum söz konusu kişilere karşı sergileyeceğimiz davranışları belirlemekle kalmaz; aynı zamanda onlara karşı sergilediğimiz davranışları haklı çıkarır. Belki de "cömert" adam sadece dalkavukluk ediyor, "sadık" kadın içten içe kendi iyiliğini düşünüyor ve "pislik" patronunuz da evde hastalıktan yatağa düşen çocuğu için endişeleniyor olabilir. Kesinlik, diğer olasılıkları gözden kaçırmamıza sebep olur. Aptalız veya gerçekliği kavrayabilecek donanıma sahip değiliz demiyorum. Demek istediğim "kavranacak tek bir gerçeklik yoktur". Beyniniz, etrafınızdan gelen duyusal veriyi birden fazla şekilde açıklayabilir; bu açıklamaların getirdiği gerçeklikler sınırsız değildir, ancak kesinlikle birden fazladır.
Bir şeyler uydurun, uydurduğunuz şeye bir isim verin ve tebrikler, bir "kavram" yarattınız. Bu kavramı başkalarına da öğretin ve onlar da sizinle aynı fikirde ise tebrikler, gerçek bir şey yarattınız. Peki, bu sihirli yaratma eylemini nasıl kullanıyoruz? Elbette sınıflandırıyoruz. Doğada var olan şeyleri alıyor ve onlara fiziksel özelliklerinin de ötesine giden yeni fonksiyonlar yüklüyoruz. Daha sonra bu kavramları birbirimize aktararak birbirimizin beyinlerini toplumsal dünya için yeniden şekillendiriyoruz. Toplumsal gerçekliğin temelinde bu yatar.
Duygu algıları birer tahmindir ve sadece diğer kişinin tecrübesiyle eşleştiklerinde "doğrudur"; yani her iki tarafın da uygulanacak kavram üzerinde hemfikir olması gerekir. Başka birinin nasıl hissettiğini bildiğinizi düşündüğünüzde bu konuda kendinize olan güveninizin esas bilgi ile bir ilgisi yoktur. Sadece bir "duyusal gerçeklik" anı yaşıyorsunuzdur. Duygu algısında gelişmek için diğer insanların "nasıl hissettiklerini bilebiliriz" saçmalığını terk etmek zorundayız.