Çok sevdiğim psycho pass animesinde geçen replik üzerine bu kitaba başladım.
Kitabın ilk 50 sayfası çok sıkıcı geldi bana. Çünkü Philip K. Dick'in kurduğu dünyaya yabancıyım ve pek tuhaf geldi bana. Bu dünya öyle ki çoğu hayvan türünün nesli tükenmiş. Her yerde çöplük, toz tabakası ve yok olan doğal yaşam. Sonra alıştım bu dünyaya ve kendimi bir anda olayların içinde buldum. Başkahramanımız bir ödül avcısı. Ne mi avlıyor? İnsana tıpatıp benzeyen kaçak android robotları :) Kitabın distopya kitabı olduğunu biliyorum ama benim asıl ilgimi çeken durum empati durumu oldu. Philip K. Dick öyle bi yazmış ki gerçek mi hayal mi? Android mi insan mı? Bunlar android ise biz nasıl insanız? Biz insan isek onlar nasıl android? Kafam allak bullak oldu resmen. Her türlü teori aklımdan geçti. Bilimkurgu kitapları çok okumadığım için izlediğim filmler aklıma geldi, acaba hangisi çıkacak dedim, hiçbiri çıkmadı :) Kitabın yazıldığı yıla bakarsak mükemmel olmuş diyebilirim.
Kitap iyi güzeldi ama açıkçası beni tatmin etmedi. Daha sert, daha baskıcı distopik kitaplara alışmışım sanırım. Bu kitap onlar gibi değildi.
7/10
Daha fazlası için bloguma beklerim.
kitaplarbenimhayatim.blogspot.com/2020/05/android...
kitabı halk kütüphanesinde görmüş ama elimde başka bir kitap olduğu için alamamıştım bir kaç ay sonra görevliye kitabın adını söylediğim ama biraz eksik söylediğim için görevli bilgisayar sisteminden de bulamamıltı kitabı üşenmedim kütüphanenin raflarını bir kaç gün inatla aradıktan sonra kitabı buldum :) enteresan bir kurgu distopyayla sadece bilim kurgu arasında gidip geliyor. Kirabı ya seversiniz ya sevmezsiniz mutlaka okuyun bayılacaksınız gibi bir şey söyleyemem ama benim fikrim bir şans vermenizden yana:)
Mim okur-çizer olarak ‘Dünya’ gezegenine daha ayak basmadan tam 15 yıl öncesinde, Üniversite öğrencileri De Gaulle hükümetine karşı ayaklanmış ve bu ayaklanma tüm dünyaya yayılmıştı, tarih 1968 yılıydı.
O yıllarda yazar Max Brod, John Steinback tarih sahnesinden çekilmiş, Baudrillard Nesneler Sistemi’ni Deleuze ise Fark ve Yineleme adlı kitabını
Kafamda Harrison Ford’u Rick Deckard olarak canlandırıp, Hans Zimmer müzikleri çaldırarak okumak çok eğlenceliydi. Tabi ki kitabın yazıldığı 1968 yılını baz alırsak keyifli bir eser olduğu su götürmez bir gerçek. :)
Bir kitabın filmi çekildiğinde filmin izlenebilirliğini arttıracak görsel efektler ve aksiyonlar uğruna kitaptaki derinliğin, felsefenin büyük oranda yitirildiğini düşünürüm. Bu sebepten film veya dizi ne kadar başarılı olursa olsun kitabını da okur sayfalar arasındaki fikri, felsefeyi teneffüs etmek isterim. Ancak bu kitap söz konusu olduğunda açık söylemek gerekirse kitaptan uyrlanan “Blade Runner” filmini mesaj verme, seyirciyi felsefi bir düşünceye sevk etme noktasında daha kaliteli bulduğumu söylemeliyim. Örneğin filmin sonunda Roy Baty’ nin dramtik ölümü ve yaptığı konuşma küşt bir sahne haline gelmiş ve beni oldukça etkilemişken kitapta bu karakter öyle bir derinliğe ve etkileyiciliğe sahip değil. Bu sebepten kitap bende bir hayal kırıklığı yaşattı.
Yazarın en güzel eserlerinden biridir.
Başrolde harrison Ford'un oynadığı filmi de çekilmiştir.
Okunmasa/İzlenmese çok eksik kalacağınız bir eserdir.
(Filmi de en az kitabı kadar güzel aktarılmıştır.)
