İnsanı sevmekle başlar her şey. Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, birbirimize etiketler vurmaya başlıyoruz. İnsanları yaptıkları işleri, giyimleri, konuşma tarzları / otobüste oturmaları ile yargılamak, bu ülke insanının en büyük ahmaklığı. Başkalarının saçmalıkları ve eksikliklerinden tiksinerek sanırım kendimize ifade edemediğimiz aptallıkları örtüyoruz. İç huzur çok önemlidir. İnsanın içi huzuru yakalaması için, bu hayatı hem kendisiyle hem çevresiyle yaşamayı bilmesi gereklidir.
Korkuların da kendisine göre çeşitleri varmış. Sahipsiz olmak, gidecek bir yerinin olmadığını bilmek, en kötüsü, ne yapacağını bilememek, korkuların en büyük olanıymış.
Hep bir bahanem oldu yollara düşmek için... Hep bir bahanem oldu terk etmek için... Hep bir bahanem oldu dönüp arkama bakmamak için...
Terk ettiğim insanlarında hep bir bahaneleri oldu peşime düşmek için... Hep bir bahaneleri oldu affetmek için... Hep bir bahaneleri oldu bana hak vermek için...
Kadere hiçbir zaman inanmadım. Kader denilen dayatmanın sadece insanların kendilerini sorgulamaması, ellerindekilerle yetinmelerini sağlamak için uydurulmuş bir kurmaca olduğuna inandım.
Sonuç, doğrusu ve yanlışıyla hayat gibi bir hayat yaşadığıma inanıyorum. İnsanların bana dayattığı doğrular, kurallar, beni ve içimde beslediğim köpeği pek ilgilendirmedi. Kendi kurallarımla, kendi doğrularımla yaşadım bir ömür.