Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Çift Ayakkabı

Sunay Akın

En Eski Bir Çift Ayakkabı Gönderileri

En Eski Bir Çift Ayakkabı kitaplarını, en eski Bir Çift Ayakkabı sözleri ve alıntılarını, en eski Bir Çift Ayakkabı yazarlarını, en eski Bir Çift Ayakkabı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
192 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Yazar, tam bir aydın, kültür insanı ve sanatçı duyarlılığıyla, tarihin derinliklerinden insan hikayelerini edebiyat ve şiirle harmanlayarak yazmış. İnsan ve sevgiye dair dopdolu bir kitap. Beğendim ve okumanızı tavsiye ederim.
Bir Çift Ayakkabı
Bir Çift AyakkabıSunay Akın · İş Bankası Kültür Yayınları · 20112,922 okunma
192 syf.
9/10 puan verdi
Çok şey öğrendiğim, uzak ve yakın tarihin içinde bir şekilde ayakkabılarla bağlantılı yaşam öyküleri. Şaşırtıyor sizi, çok iyi bir araştırma yapılması gerekiyor ki bu bilgilere ulaşıyor yazar. Tavsiye ederim, çok güzeldi
Bir Çift Ayakkabı
Bir Çift AyakkabıSunay Akın · İş Bankası Kültür Yayınları · 20112,922 okunma
Reklam
(...) Kalabalığın arasından çıkan bir adam elindeki kartviziti kapıdaki görevliye uzatır: "Şeyyy, bunu size vermemi istediler"... Daha önce uzattığı kartviziti okuduğu hiç kimseyi içeri almayan görevli, göz attığı kartvizitte klasik bir istekle karşılaşır: "Kart hamili yakınımdır, maça alınmasını rica ederim". Karşısındaki adamı kovmadan önce ne olur ,ne olmaz diyerek kartın arka yüzünü çeviren görevlinin gözleri, okuduğu isim karşısında fal taşı gibi açılır: "Beyefendi sizi Altan Erbulak mı gönderdi?" Bir arkadaşının eline kartvizitini vererek maça gönderen Altan Erbulak'tır. Görevli, "Siz lütfen içeri buyurun" diyerek ünlü sanatçının arkadaşını Basın ve Şeref Tribünü'nün kapısından içeri alır. Haliyle de, elinde bir kartvizit olduğu halde maça alınmayanlar homurdanır. Kapıdaki adam sert çıkar: "Duymadınız mı yahu, adam Altan Erbulak'ın yakını" O gün, kapıdan içeri giren adam Altan Erbulak'ın ta kendisidir! Bir önceki Fenerbahçe-Galatasaray maçına giden Altan Erbulak, gazeteci kimliğiyle Basın ve Şeref Tribünü'nün kapısından içeri girerken, aynı görevli tarafından durdurulur... Ünlü sanatçı "Ben, Altan Erbulak" dese de, görevli karşısında duran 1.64 boyundaki adama bakarak şunu söyler: "Sahtekar, koskoca Altan Erbulak böyle mi olur?" Altan Erbulak, tarihimizde, kendi kartvizitiyle kendine torpil yapan tek insandır!
Tüm dünya, bir insanın Ay'a attığı adımı ve o adamın fotoğrafını konuşuyor. Oysa, Armstrong'un Dünya'ya dönmek için -212 C ile +177 C arası sıcaklıklara dayanıklı, 30.000 dolar değerindeki 43,5 numara ayakkabısıyla Ay'da bıraktığı son ayak izi de, en az ilki kadar konuşulmaya değerdir. Armstrong, ayrılırken, araştırma yapılması için Ay taşları toplar. Ne var ki, bu taş örneklerinin ağırlığı Dünya'ya dönüş yolunda büyük bir engeldir. Armstrong, yanına aldığı taşlara karşılık uzay aracının ağırlığını dengelemek için ayakkabılarını çıkarır ve Ay'da bırakır! Ay'da sadece Ay'da sadece Armstrong'un ayak izi değil, o izi bırakan 43,5 numara ayakkabıları da durmaktadır. Bu bilginin ışığı altında şunu söyleyebiliriz: Neil Armstrong bir Amerikalı olabilir ama evine, yani Dünya'ya dönerken bir Türk gibi davranmış ve ayakkabılarını kapıda çıkarmıştır. Armstrong'un açtığı yoldan giden dokuz astronot da, yanlarına aldıkları taşların ağırlığını dengelemek için aynı hareketi yapmış ve botlarını çıkararak Ay'da bırakmışlardır.
Nuh'un Gemisi'nin nerede olduğunu çocukluğumdan beri merak eder dururum. Ne mutlu bana ki, insanlık tarihinin bu sırrını da çözdüm ve Nuh'un Gemisi'nin yerini buldum! Biliyorum ki, şu an kimilerinin yüzünde hafif de olsa alaycı bir tebessüm belirmiştir. Ya da "Eh," demiştir birileri, "adam bu kadar kitap okur, müze gezer, ayrıntıların okyanusuna dalarsa olacağı buydu kafayı yedi sonunda"... Rodin'in Düşünen Adam heykelini, ünlü heykeltraşın müzesinde gördüm. Bu heykelein kopyalarını dünyanın pek çok ülkesinde üniversitelerin bahçelerinde de gördüm. Düşünen Adam heykeleinin kopyası müze önlerinde de çıktı karşıma, kütüphane girişlerinde de... Ancak bir millet var ki, Düşünen Adam heykelinin kopyasını bir akıl hastanesinin bahçesine koymuştur! Bu yüzden, "Nuh'ın Gemisi'ni buldum," dediğimde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesindeki Düşünen Adam heykelinden dolayı bu sözümün yadırganmasına şaşırmayacağım.
(...) kendi kabuğuna böylesine kapalı olan Japonya'nın dünyaya açılımı 1800'lü yılların ikinci yarısında, İmparator Meici tarafından sağlanmıştır. Bu dönemde Avrupa tabak, çanak, fincan gibi Japon seramiklerini çok sevmiş ve ithal etmeye başlamıştır. Tüccarlar, uzun süren deniz yolculukları sırasında eşyanın kırılmaması için kağıtlara sıkıca
Reklam
(...) Sansür kurulu, tarlaların göründüğü sahnelerde, başakları çok kısa ve cılız bularak "Türk toprakalrının böyle bereketsiz olamayacağı" gerekçesiyle o sahneleri filmden kaldırır. 1952 yılında çekilen filmde, Âşık Veysel'in yaşadığı Sivas'ın Şarkışla ilçesindeki son derece gür ve bereketli hasat sahnelerine aldanmayın. Bu sahneler, o yıllarda Amerika propagandası için çekilen fillerden kesilerek, Âşık Veysel'in hayatına eklenmiştir! O yerler Sivas değil, Amerika'nın Hudson Ovası'dır!
192 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Sunay Akın’dan okuduğum ilk kitap ama büyük ihtimalle son olmayacak. Kitapta ayakkabıyla ilgili çok hoş anılar ve anekdotlar var. Bir oturuşta okuyup bitirmektense günde birkaç sayfa okunsa kitaptan daha çok zevk alınır bence.
Bir Çift Ayakkabı
Bir Çift AyakkabıSunay Akın · İş Bankası Kültür Yayınları · 20112,922 okunma
İstanbul’a otomobili ilk kez 1895 yılında Basra Mebusu Zehirzâde Ahmet Paşa getirir. Şoförlüğünü ise Abdurrahman Bey yapar. Abdurrahman Bey İranlı olduğu için arabayı sokakta görenler “Acem geliyor… Acem geliyor…” diyerek birbirlerini uyarırdı. Direksiyon başına yeni oturmuş birine “Acemi” denilmesinin kökeni bu öyküdür.
Tanzimat Fermanı’ndan önce herkes her istediği ayakkabıyı giyemezmiş. Çizme ya da sarı pabuç giyme hakkı sadece Türklerindi. Ermeniler kırmızı, Rumlar mavi, Yahudiler siyah pabuç giyerdi.
Reklam
Osmanlı zamanında yiğitbaşı, bir ayakkabı ustasının yaptığı ayakkabıda hile olduğuna kanaat getirirse, o usta bu mesleğin ve öteki mesleklerin ileri gelenlerinin önünde kethüda tarafından uyarılır ve aldığı paranın müşteriye iadesi sağlanırdı. Hatalı olan ayakkabı da bir daha kullanılmaması için dama atılırdı. Böylesi bir durum ayakkabı yapımcılarının en korkulu rüyasıydı çünkü bu meslekteki tüm itibarını kaybettiği gibi müşterisi de azalırdı. Bu uygulama günümüzde yapılmasa da “Pabucu dama atılmak” deyimi Türkçede yaşamaya devam etmektedir.
Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabı Üvercinka’nın “Güvercin kanı” kelimelerinden üretildiği bilinir. Sezgin Burak da çizgi roman Tarkan’ın adını “Tatar kanı” kelimelerini kısaltarak bulur.
1971 yılında Sadri Alışık’a Nasrettin Hoca’yı oynaması teklif edildiğinde “Akşehir Gölü’ne çalınan maya yoğurt tutabilir ama Nasrettin hoca filmi tutmaz.” diyerek reddeder.
Yazar Osman Şahin ilk edebiyat ödülünün sevinciyle annesini arar. “Ana, ödülü bana verdiler. Birinci oldum ana birinci!” Kısa bir sessizlikten sonra, annenin oğlunu teselli eden sözleri duyulur: “Üzülme oğul, ileride inşallah ikinci de olursun, üçüncü de olursun, dördüncü de.”
Kemalettin Tuğcu ayakları içe dönük olarak doğar. Çıkıkçı kadın bebeğin ayaklarını tahtalara sarar ve açılmaması konusunda ev halkını uyarır. Baba, bebeğin ağlamalarına dayanamayarak sargıları çözer, tahtaları atar. Bu yüzden Kemalettin Tuğcu sakat kalır “Babamın acıma duygusu yüzünden sakat kaldım ve ömrüm boyunca bunun acısını çektim.” der.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.