Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Ölünün Günlüğü

Enes Tayfur

Bir Ölünün Günlüğü Sözleri ve Alıntıları

Bir Ölünün Günlüğü sözleri ve alıntılarını, Bir Ölünün Günlüğü kitap alıntılarını, Bir Ölünün Günlüğü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“İnsanın konuşacağı kadar susacak şeyleri de olmalı. Susmayı beceremediğimiz için belki de konuşmak bu denli anlamsızlaşıyor.”
Felsefeye aç kalmış her toplum, karın ağrısı çekmeye mahkûmdur.
Reklam
Hayatım altüst olmuştu. Kendimi virane olmuş bir şehir gibi hissediyordum. İçimde kocaman bir hiçlik oluşmaya başlamıştı. Ve bu hiçlik, tıpkı bir girdap gibi her gün gittikçe büyüyor ve büyüdükçe derinleşerek içine çekiyordu. Çevremdeki bütün insanlar, nesneler tüm canlılığıyla her an bir devinim halindeyken, ben ise sürekli oluş halindeki hareketlilik akıntısına karşı tıpkı sert bir kaya gibi, olduğum yerde çiviyle çakılmış gibi, hareketsiz bir biçimde kayıtsızca duruyordum. Ağzımdan ne anlamlı-anlamsız bir söz çıkıyordu ne de yüzümde ve davranışlarımda yaşama ait bir ifade beliriyordu. Hayat ile tüm bağlarım sonsuza dek, bir daha onarılması mümkün olmayacak kesinlikte kopuvermişti. İyi, güzel, heyecan ve mutluluk verici tüm hazlarım körelmiş, yalnızca vicdan azabının verdiği o dayanılmaz acılar; adeta yeni doğmuş bir bebek gibi olağanca canlılığını koruyor, gözlerinde dehşet, sözlerinde alay ve hakaretlerle elindeki kırbacıyla vücuduma sert darbeler indiren zalim bir efendi gibi bedenimin ve ruhumun en derinliklerine dek hükmediyordu.
“Fakat ruhunuz acı çekiyor. Tıpkı savaşın ortasında yavrularının ölümünü seyreden bir baba gibi acı çekiyorsunuz. Ruhunuz o denli korkunç bir acı içinde kıvranıyor ki neredeyse gözlerinizden taşacak. Bilir misiniz? Bir canlının gözlerine bakarak onun ruhunun en derinliklerine dek inebilirsiniz. Zira gözler; haritasıdır insan yüreğinin. Işıkta bir kristal gibi parlamıyorsa göz bebekleri bir insanın, dudakları ardına kadar genişleyip açılsa da o insan gülmüyordur. Sizin göz bebekleriniz adeta sütten kesilmiş iştahlı bir bebeğin gözleri gibi. Bir tavşan gibi ürkek ve kaygılısınız. Hayır! Siz incitmek değil, incinmekten korkuyorsunuz.”
Zaman… ‘en iyi uşağı zamandır ölümün.’ İhtiyar adamın çatlak, kuru dudaklarından böyle dökülmüştü bu üzerine kafa yorulduğu, kendinde azıcık da olsa ahenk barından cümle. Seninle ilk karşılaşmamızdan gidişine dek zaman su gibi akıp geçti. Fakat gidişinle birlikte yaramaz iki çocuk gibi birbirini durmadan kovalayan akrep ve yelkovan büyüklerinden azar işitmişçesine suratlarını asarak, tüm neşelerini yitirerek mıhlanıp kaldılar adeta.  İnsan sevinçliyken sessiz sedasız, hissettirmeden, usul usul akarken zaman, üzüntülüyken nasıl da gürültülü bir biçimde varlığını duyumsatarak ıstırap dolu işkenceleri uzattıkça uzatıyor.
Size aşık olup olmadığımı bilmiyorum… hatta aşk nedir onu bile bilmiyorum. Fakat sanki kalubeladan beri sizi tanıyorum.
Kdy
Reklam
“ Zengin muhitinde yaşam nasıl da huzur kokuyor. Her birinin yüzünde canlı ifadeler ve farklı anlamlar yüzüyor. Hayvanları bile huzur içinde… Oysa yoksul muhitindeki insanlar için haftanın başı ya da sonu bir anlam ifade etmiyor. Her sabah çileli bir güne uyanmanın verdiği usançla açıyorlar gözlerini. Çoğu çocuklar babalarının yüzünü görmeden uyuyup, uyanıyor. Bu ne rezil bir devrandır ki çocuklar babalarının, babalar çocuklarının yüzüne hasret… içlerinden her kime çarpsa gözlerim, hepsinin yüzünde aynı bıkkınlık, aynı acı, bitkin, kaygı dolu ifadeler ev sahibi gibi oturmuş kalkmak bilmiyor. Sokaklarındaki hayvanlar da tıpkı onlar gibi, tedirgin, ürkek, yaralı…”
Nasıl ki delilerden akıllıca bir iş yapmasını beklemek budalalık ise; akıllılardan da aptalca bir iş yapmasını beklemek deliliktir. Fakat ne yazık ki aptalların gerçekleştirdiği her türden eylemlerin akıllıca, akıllıların ise delice sayıldığı saçma bir çağ yaşıyoruz. Ve ben bu çağın bozuk ritmine ayak uyduramıyorum. Kendinde küçücük de olsa bir ahenk barındırmayan, bu uyumsuz, kulak tırmalayan müziğin eşliğinde dans etmeye devam edenler yalnızca aptallar ve delilerdir!
Mevcut hükümetin vaat ettiği kalkınma planlarının ülkenin gerilemesine sebep olması, yanlış dış politikaları, eğitim ve bilime verilen önemin gittikçe azalması, yeterli istihdamın sağlanamaması, yoksulluğun ve yolsuzluğun çoğalması, bilgi alışverişinde ve yayılmasında sansürlerin arttırılması gibi güçlü etkenler halkın; mevcut hükümete olan inanç ve güveninin sarsılması ile birlikte büyük bir umutsuzluğa kapılmasına neden oluyordu.
İkimiz de hayattaydık ve yaşamıyorduk! İkimiz de dış dünya ile bağlarımızı koparmış, hayatı yalnızca düşlerimizde ve düşüncelerimizde yaşıyorduk.  İkimiz de çılgınca ölümü arzuluyorduk. Fakat insan; her ne denli ölümü arzularsa arzulasın ve hayat ne denli çetin acılarla, güçlükler ve olumsuzluklarla dolu olsa da yaşamın en büyük cazibesi olan ‘yarın’ karşısında yenik düşüyor hep.
48 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.