Osman Ağayı döneminin diğer tanıklarından ayıran en önemli özelliği, döneme tanıklık eden günlüğüdür. Birebir kendi kaleminden dökülen satırlarla anlattığı akıl almaz maceralarını 1724 senesinde kitaplaştıran Osman Ağanın günlüğü, 19. yüzyılda yurt dışına çıkartılır ve British Museumda saklanır. Kitap ilk olarak Almancaya çevrilir. 1963te ise Fahir İz, İngiltere deki nüshanın bir kopyasını İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsüne kazandırır.
Günlüğü günümüz Türkçesine, 1978den beri Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Uzman ve yönetici olarak görev yapan Orhan Sakin uyarladı.
Kitabı elinize aldığınız andan itibaren, tarih kitaplarımızda şu ana kadar okuduğunuz tüm savaşlar, gördüğünüz tüm haritalar bir anda gerçeğe dönüşecek. Kaynayan bir Avrupanın içinde, henüz onsekizinde olan Osman Ağayla yan yana nefes alırken bulacaksınız kendinizi. Onunla kaçacak, onunla saklanacak, açlık ve hastalıkla boğuşacak, onunla sabırla bekleyeceksiniz. Haksızlıklara isyan edecek, zaman zaman tıpkı onun gibi bu esaretin asla bitmeyeceğini düşünecek, umutsuzlukta kaybolacaksınız. Her maceranın sonunda onun erdemine, gururuna ve dirayetine hayran kalacak, ben olsam kesin vaz geçmiştim diyeceksiniz. Bir solukta okuyacağınız, gerçek bir Osmanlı Askeri günlüğü.
Efendim olan Fischer beni bir Hırvat köylüsünün evine yerleştirmişti. Burada günlerim çok rahat geçiyordu. Günde birkaç saat beygirlerle ilgilenince işim bitiyordu. Ondan sonra da köylülerle oturup kalkıyordum. Benden çok hoşlanmışlardı. Köylerine bir Türk gelmiş diye gururlanıyorlar, erkeği ve karısı beni konuk etmek ve beninle sohbet etmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Beni düğünlerine, ziyafetlerine götürüyorlardı. Rahatım yerindeydi açıkçası. Çektiğim bunca çileden sonra burası bir cennet gibiydi benim için.
Köyde Hırvatlar kendi aralarında sıraya koymuşlar, her gün bir başkası yemeğimi getiriyordu. Nöbet kimdeyse önce geliyor, Ne yersin? diye soruyordu. Benim isteğim belliydi: Domuz eti ve yağı olmasın da ne olursa olsun... Yemeğin yanında bir okka şarap getirmeyi ihmal etmiyorlardı.
On beş-yirmi gün kadar kaldığım bu köyde esir olduğumu unutmuştum...