Rusların sınır bilmez bu istekleri, hatta nerede ise tehdide karar veren tutumları İngiliz ve Amerikalıları uyarmış gibiydi. Doğu Avrupa devletleri Polonya, Macaristan, Çekoslavakya, güneye doğru Romanya ve Bulgaristan Rus idaresine geçmiş durumdaydı. Yugoslavya da ilk zamanlarda Rus idaresine girmişti. Yunanistan'da komünistlerle İngiliz taraftarları arasında kıyasıya savaş gidiyordu. Fransa'da yapılan seçimlerde komünistler çoğunlukla seçimi kazanmışlardı. İtalyan sokaklarında:
"- Bundiera Rossa, Faciame Revolutia" -yani "Kızıl bayrakla devrim yapalım" şarkıları her tarafta en etkili müzik güftesi gibi Amerikalıları hayret içinde bırakmıştı.
Kızıl ordunun işgal etmiş olduğu bölgelerin dışındaki devletlerin insanları açıktan açığa komünistliği ve Stalin'i istiyorlardı. İngiltere de dehşet içinde kalmıştı. Dünyanın en milliyetçi milleti olan ve beş kıtayı İngiltere'ye bağlamış olan İngiliz münevverleri içinde de Rusya'ya hak verenler ve Rus taleplerine olumlu bakanlar boy göstermeye başlamıştı. Hatta birçok İngiliz münevveri o günlerin gazetelerinde şunu yazıyorlardı:
"Dünyanın beş kıtasının büyük çoğunluğunu biz elimizde tuttuğumuz gibi, Rusların da kendilerine pay istemeye hakları vardır." Vatan ve devletine bağlılıkta dünyada benzeri bulunmayan, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, İngiliz menfaatı söz konusu olduğu zaman birlik içine giren, hatta dünyada Anayasası bulunmayan, İngiliz menfaati kendileri için değişmez Anayasa olan İngiliz milleti içinde de Rusya'ya karşı sempati gösterenlerin bulunması İngiliz devlet adamlarını düşündürmeye başlamıştı...