Biz Osmanlıyız

Yavuz Bahadıroğlu

En Eski Biz Osmanlıyız Sözleri ve Alıntıları

En Eski Biz Osmanlıyız sözleri ve alıntılarını, en eski Biz Osmanlıyız kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlı İnsanı Kıble Yürekliydi: Galiba 1968 yılıydı. Köyde bir ev yapıyorduk. Rahmetli babam "İlle de kıble," diye tutturmuştu, "evin cephesi mutlaka kıbleye bakmalı..." Hâlbuki arsa, cepheyi o şekilde döndürmemize fazla izin vermiyordu... Bunu rahmetli babama anlattıktan sonra, "Maksat yüreğimiz kıbleye dönük olsun, cephenin kıbleye dönük olup olmaması o kadar da önemli değil" dedim. Sert sert, ters ters yüzüme baktı ve ne cevap verdi biliyor musunuz? "Cephesi kıbleye dönük olmayanın yüreği kıbleye dönmez! Bu yüzden önce evi kıbleye döndürmek lâzım."
Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı'nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın, dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan "infak (paylaşma, bölüşme)" ahlâkının bir yansımasıydı. "Yardım" aşkıyla giriş kapısının üstünü geniş bir çatı ile kapatırlardı. Bu çatı gerçekten de tamamen "yardım aşkıyla" yapılırdı. Çünkü bu çatı, ev sahiplerinden çok, yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlara hizmet verir, altına sığınıp dolu dizgin yağmurdan ya da yakıcı güneşten korunurlar, sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi. Bazen ev sahipleri, kendi saçaklarına sığınanları "Tanrı misafiri" sayar, içeri buyur eder, karnım da doyurduktan sonra yoluna uğurlarlardı. Tek cümle ile, Osmanlı'da hayat "muavenet", yani yardımlaşma idi. Yaralı göçmen kuşlara evlerinin saçak altında "kuş evi" yapmayı akıl eden yardım ahlâkı, elbette hayatın özü ve özeti olan insana karşı böylesine mehabetli, aşk yüklü, sevda dolu bir yaklaşım sergileyecekti.
Reklam
Osmanlı insanı hayata "helâl" ve "haram" perspektifinden bakardı. Kapı tokmakları da bu hassasiyeti yansıtırdı. Tokmaklar iç içe iki demir halkadan oluşurdu. Dış halka daha tok ses çıkardığından erkekler için, ondan daha ince ses çıkaran iç halka ise kadınlar içindi. Eve gelen erkek misafir dış halkayı, kadın misafir ise iç halkayı kullanarak ev sahiplerine cinsiyetleri konusunda bilgi verirlerdi. Ev sahibi de tokmakların sesine göre kendisini ayarlar, gelen erkekse ona göre giyinip kapıya çıkardı.
"Yürek adam'larınun yetişmesinde sokaklar kadar mahallelerin, eğitim sistemi kadar yaşanan evlerin rolü var. Meselâ sayısız "yürek adam"m yetiştiği Osmanlı evleri sözün tam anlamıyla "yaşanacak mekânlar"dı ve evin tamamı kullanılırdı. Gösterişe açılan tek bir kapısı bile yoktu. Her kapı insana açılır, her bölüm insanın kendini huzurlu ve mutlu hissedeceği şekilde tasarlanırdı. Osmanlı evinin odaları yüksek tavanlıydı. Tavanın yüksek oluşu insan ruhunu hem yüceltir, hem de ruha ferahlık ve sükûnet verirdi. (Alçak tavanlı "daire"lerde ruhumuz bunalıyor, depresyona giriyoruz.) Evlerin pencereleri karşılıklı birbirine açılırdı. Komşular pencereden pencereye "sohbet" eder, birbirlerine karşı muhabbetlerini artırırlardı. Ayrıca evde biten herhangi bir şeyi komşudan istemenin en kestirme yolu yine bu pencerelerdi: "Hû komşu, misafir geldi de bir içimlik kahveniz var mı?" diye başlayan sohbetler genelde koyulaşır, vakti unutturur, ama komşuluğu da ilerletirdi. (Evler üst üste binip "apartman" olduğundan beri balkon kapıları halı-kilim silkme kavgasına açılıyor, komşuluk da gitti gidiyor.)
Osmanlı evlerini gayrimüslim evlerinden ayıran bir özellik var: Bir Batılı gezgin, bu özelliği şöyle açıklıyor: "Türklerle Rumların karışık yaşadığı köylerde, bacasında leyleklerin yuva yaptığını gördüğünüz her ev bilin ki Türk evidir. Çünkü onlar leylekleri rahatsız etmenin günah olduğuna inandıkları için ateş yakmazlar."
Böylece Osmanlı 'da vakıflaşma süreci başlıyordu. Bu sürecin nasıl işlediğini göstermesi açısından Fatih'in bir vakfiyesini özetlemek istiyorum: "Ben ki İstanbul fatihi abd-i aciz (aciz kul) Sultan Mehmed Han'ım! Bizatihi alnumun teriyle kazanmış olduğum akçelerumle (paramla) satun alduğum İstanbul'un Taşluk Mevkii'nde kaim (bulunan)
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.