Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bizanslı Gözüyle Türkler

Georges Pachymeres

Sayfa Sayısına Göre Bizanslı Gözüyle Türkler Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Bizanslı Gözüyle Türkler sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Bizanslı Gözüyle Türkler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Doğu Roma İmparatorluğunun kendisine Basileia tön Romania (Roma İmparatorluğu) ya da sadece Romania demesine rağmen, Alman tarihçi Hieronymus Wolf un 1557’de Corpus Historiae Ryzantimv adlı eserini yayımlanmasının ardından, Batı Avrupa’da İmparatorluktan “Bizans’' olarak bahsedilmeye başlanmıştır.
Reklam
Pachymeres, 27 Temmuz 1302’de gerçekleşen Bafeus Savaşı dolayısıyla Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Bey’den bahseden ilk tarihçidir.
İlcan Bihter Barlar
"Pachymeres, 27 Temmuz 1302'de gerçekleşen Bafeus Savaşı dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'den bahseden ilk tarihçidir."
Sayfa 11 - İlgi Kültür SanatKitabı okudu
Kotis'in Tavsiyesi Üzerine Mikhail Palaiologos'un Türklerin Ülkesine Kaçışı
Latinlerle uğraşan ve İmparator batı seferinden dönene kadar kendisine İznik'in idaresi verilen Mikhail Palaiologos, kuşatılan Mésothynie(?) ve Optimates'lere(?) kendilerini yönetme yetkisi verdiği sırada Latinleri yakından tanıyan Kotis saraya geldi. Gelişi Mikhail'i kaygılandıran Kotis şöyle demişti: "Eğer bir an önce kaçmazsanız başınıza kötü şeyler gelecek. Benim için de kalmak artık tehlikeli, iyiliğimiz için ikimizin de Türklerin ülkesine gitmesi gerekmekte." Bu sözler hayatı hakkında kaygılar taşıyan Mikhail için arkadaşça bir tavsiye gibi gelmişti. Onun adı da Mikhail Palaiologos olan amcası Mikhail'i endişelendiriyordu.* Şöyle bir gerçek vardı ki, iktidarla ilgili konuşulduğunda İmparator Tanrı birini seçerse oyla seçilen diğer kişi sitem etmemeli demesine rağmen kendisine karşı gelenleri çok ağır cezalandıran hatta zincirleterek hapse attıran biriydi. *Mikhail Palaiologos'un Selçuklu Devleti'ne sığınma nedeni Bizans kaynaklarında yer almaktadır. Pachymeres gibi, Grêgoras ve Akropolitês de Mikhail'in kaçışını hayatından endişe etmesine bağlamaktadır. Bizans tarihçilerine göre İmparatorun sert tutumu ve kızdıklarına karşı acımasız cezalar vermesi Mikhail'i endişelendirmiştir. Üstelik İmparator onu birçok kez tehdit etmiş ve herkesin yanında cezalandırılacağını söylemiştir. Bkz. Yusuf Ayönü, Selçuklu Bizans Münasebetleri (1116-1308), Yayınlanmamış doktora tezi, İzmir 2007, s. 180; Mustafa Daş, Bizans'ın Düşüşü, İstanbul 2006, s. 177.
Sayfa 37
Kader, hem şehirler hem de halklar için kaçınılmazdır.
Reklam
Moğollar diye de adlandırılan Tatarlar, Türklerin üzerine saldırmışlardı.* Halifeye altın parçaları yedirerek onu öldürdüler. Bunu yapmalarının nedeni, onu öldürmekten çok dalga geçmekti: Altın harcayarak düşmanı yenen Halife ki, altını kendisinden daha çok severdi, sonunda altın yiyen bir obura dönüştürülmüştü. Halifenin boğularak ölmesiyle beraber Türklerin durumları da Sultan II. İzzettin Keykavus'u bile korkutacak kadar zayıflamaya başlamıştı. *Moğollar Bağdad'ı ele geçirdikten sonra Halife'den saklı bulundurduğu hazinesinin yerine söylemesini istemişlerdir. Ancak Halifenin bu isteği yerine getirmekte gecikmesi, ayrıca daha önce Moğolların kendisinden istediği para ve malları göndermemesi, 20 Şubat 1258'de öldürülmesine neden olmuştur. Bkz. Yuvalı, a.g.e., s. 77-78.
Sayfa 39
Bizans İmparatoru, Türklerin yurdunu kolayca işgal eden, ancak yine de Sultan olarak anılmayan, Tatar Hanı Hülâgu ile barış anlaşması yaptı. Birbirinden başarılı günler geçiren Tatarlar, Türk ülkesini egemenliği altına almıştı. Ancak göçebe olarak adlandırılan ve yerleşik yaşama karşı olanlar, boyunduruk altına girmeyi reddedip özgürlüklerini korumak için kalelerimizi işgal ediyorlardı. Tatarların karşı konulamaz hamlelerinden çekinen İmparator, eğer Tatarlar saldırırsa onlarla arada sınır olması için Türklerin kalelerini elde etmenin yollarını arıyordu. Ayrıca yine endişeleri nedeniyle evlilik bağı kurarak uzlaşma yoluna gitmek istiyordu. Tüm bunların bir başka nedeni de, eğer savaş olursa bu savaşın Tatarların adlarının anımsattığı kadar korku ve dehşet dolu olacak olmasıydı.
Sayfa 41
Doğu-Batı, Kuzey-Güney, falan-filan.. Ah şu lanet olası kıyaslamalarınız
Yeryüzünün iki noktası, kuzey ve güney karşı karşıyaydı. İkisi arasında hem güç hem de karakter bakımından farklılıklar bulunmaktaydı. Bu farklılıklar sadece insanlar arasında değildi, daha birçok alanda da farklılık vardı. Mesela kuzeyde hayvanlar beyaz, güneyde ise siyah renktedir; kuzeydekiler beceriksiz, güneydeki insanlar ise yeteneklerle doludur. Kuzeydekiler mantık bilimlerinden, doğadan, bilgelikten, yaşam düzeninden, sanat çalışmalarından, ne de insanların kendini gösterebilecekleri faaliyetlerden anlamazlar. Ancak çok ataktırlar, dövüşte hızlıdırlar, cesaretlidirler, kendilerinden geçecek kadar sarhoş olur, Mars tanrısı şerefine yerlere şarap dökerler. Güneyde ise durum tam tersidir; insanlar çok yeteneklidir, zekidir, siyasette ve sanatta mükemmeldir, bilgilidir. Ancak girişimlerde yavaştır, dövüşte korkaktır, çoğu işsiz gezer ve bir şeyle çok uğraşmaktansa az ilgilenmeyi tercih ederler. Bir doğa bilimleri uzmanı bu durumu güneşe bağlamıştı. Güneş ışınlarını bir noktaya çok az yayıyor ve çok az ortaya çıkıyor, beyinleri insanların zeki olmalarını sağlayacak kadar ısıtmıyor. Ancak az gözükmesi sayesinde deriler sertleşiyor, kol ve bacaklar güçleniyor. Diğer noktada, yani güneyde ise güneş çok daha fazla bulunduğundan insanların zekaları için gereken ısı sağlanıyor. Ancak onları erkek yapacak kol ve bacakları güçsüz kalıyor. Ve bu nedenlerle de doğa bilimi ruhların bedenlerle birlikte değiştiğine işaret ediyor.
Sayfa 45
Reklam
Şehirlerde yaşayan halkın tamamı, tabi ölenlerin dışındakiler, savaşın kuralları nedeniyle dağılmıştı. İşte tedbirsizliğimiz, kötü davranışlarımız, dürtülerimiz ya da bencil heveslerimiz sonucunda, Hıristiyanlar olarak Memlûklardan çektiklerimiz bunlardı.
Sayfa 47
Amor Fati
"Karşı koymaya çalıştığımız kader doğal olarak galip gelmişti."
Sayfa 54
Bu gürültünün kaynağı Tanrının annesine yalvaran kadın kafilesiydi. Kadınlar kafile halinde yürüyor, dua ederek yüksek sesle haykırıyorlardı. Onları Türklerden ve Tatarlardan koruması için Tanrıya yalvarıyorlardı.
Cengiz Han Kanunları
Kibar şeylerden uzak dur, önüne gelenden memnun ol, halkını gözet, geçim uğruna onlara acı verme, İğrenmeden her şeyi ye, birçok kadınla yaşa ama onların ihtiyaçlarını eksik etme çünkü soyumuz çoğalmalı, toprağın olsun ve na gecikmeden evler inşa et, faydalı şeyler için gel ya da git, eğer ihtiyacın olursa at avlamak ya da yakalamak için ok kullan ve onun kanını iç eğer daha katı bir yiyeceğe ihtiyacın varsa bu kanı koyun tulumunun içine koy ve tulumu da eyere yerleştir; böylece ısıyla birlikte yavaş yavaş pıhtılaşarak katılaşacak ve yemek olacaktır; eğer kumaş parçası bulan biriyle karşılaşırsan kıyafet dik ama gerekmedikçe kıyafet değiştirme, amaç elde etmek ve ihtiyacı olana götürmek; eski alışkanlıkların üzerine yenilerini eklemekten utanç duyma. Kendi köşende otururken eyerin, kıyafetlerin ve erzaklarınla idare et savaşta ise başkasınınkini almaktan çekinme.
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.