Bir başka mebus Ali Şükrü, Mustafa Kemal’e yönelik bir hücuma öncülük etti. Gerçekten son derece güçlü ve kindar bir konuşmacıydı. Laz muhafızların reisi olan Osman Ağa, Ali Şükrü’nün icabına bakmaya karar verdi.
..
Osman 1920’de Hıristiyanlara karşı vahşice muamelesinden dolayı kötü bir şöhret kazanmıştı. Yunanlıların İzmir’deki mezaliminin
Tipik bir Mustafa Kemal taraftarıydı: İnançsız bir adam, bir sefih, özgür düşünceli ve materyalist bir adam; ancak, bunların yanı sıra Türkiye için çalışan bir yurtseverdi de.
Ve hocalar! Onlardan nasıl da nefret ediyordu. Halkın nafakasını midelerine indiren tembel, aylak hocalar! Onları birer erkek gibi çalışmaları için camilerden ve tekkelerden söküp atacaktı.
İşte. kitabı yayınlama kararımızdaki bir başka etken de, Mustafa Kemal Atatürk'ün, sözleri özdeyişleşip kitaplara yazılan,heykelleri okul bahçelerini, fotoğrafları resmi dairelerin duvarlarını süsleyen siyasal bir kişilik olmaktan öte, etten kemikten yapılmış, zaafları ve hataları da olan bir insan olduğunu anımsatmak. Dokunaklı ağıtlarla çocuk beyinlerine kazınmaya çalışılan sahte Atatürk sevgisinin yerini , inanılmaz azmi ve tartışılmaz cesaretiyle ülkesini içine düştüğü felaketten kurtarmayı başarmış, günahları ve sevaplarıyla canlı, gerçek bir Mustafa Kemal Atatürk'e duyulan akılcı bir sevginin alması, ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Enver daima çok büyük projeler, son derece geniş ihtiraslardan esin alıyordu. Büyük düşünceler onu adeta büyülüyor, kendine çekiyordu. Ayrıntılar, somut gerçekler ya da rakamlar onu asla ilgilendirmiyordu.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacaklarının üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.
*
Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı Destanı'ndan.
Gitmek isteyen subaylar Afrika’ya kendi olanaklarıyla gitmeliydi. Her genç subay gitmeyi planlıyordu. Enver derhal gitmişti bile. Paris’te askeri ataşe olan Fethi de, Marsilya’dan bindiği bir Fransız balıkçı teknesiyle oraya koşmuş ve Tunus’ta karaya çıkmıştı.
Devamlı dır dır eden, öğüt veren, eleştiren, gevezelik eden; fakat daha da kötüsü, üzerine titreyip, çevreyi telaşa veren, bütün işlerine burnunu sokan kadınlarla çevrili olmaktan nefret ediyordu.