Eğer din 'yaşamı' ve 'ölümü' kucaklıyorsa, bütün 'kollektif' eylemlerden ve özel yaşamın bütün 'belirleyici olaylarından' türüyor ve ilkelin bütün 'düşünce dünyasını', bütün ' pratik çıkarlarını' kuşatıyorsa, o zaman kendimize enikonu şaşkınlıkla şu soruyu sorma durumunda görüyoruz:
Din dışında ne kaldı geriye, ilkelin yaşamında 'maddi' olan ne?