Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Düşünce Tarihine Bakış

Büyük Muztaribler 4

Salih Mirzabeyoğlu
10/10
4 Kişi
8
Okunma
4
Beğeni
749
Görüntülenme
TAKDİM AKTÖR Üstadım, roman için, “icatçı bir hayat taklidi” der. Batılı bir yazar da, romancıyı, “Allah’ın maymunu” diye niteler; “yaratma” kelimesini “taklit” mânâsına söylüyorum, kahramanlarını yaratması, onlara kaderler çizmesi bakımından… Bunun yanında, klişeleşmiş, ama öyle olmaması gereken, beylik bir ifâdeyle, “her insan, dünyaya rolünü oynamak için gelmiştir; rolünü iyi oynayan alkışlanır!” sözü… Bütün bu hikmetlerin ortak yanı, insanların, neticede “aktör” olmalarıdır. Herkes, ezeldeki nasibi üzere, istese de istemese de, Allah’ın kulu ve Resûlü’nün kadrosu olarak, memuriyetini yerine getiriyor… Bilerek veya bilmeyerek; bu fark da, mümin ve müslüman ile kâfir farkı. Hadîs-i Kudsîde bildirildiği üzere, Allah, kâinatı insan, insanı da kendi marifetine ulaşması için yarattı… İlâhî olmaya memuruz; hani şu, tedavîsinin nasıl olacağını bilmese de, hastalığının şuurunda olma gibi bir tabiîlikle, Batılı bir yazarın, “velilik bir mecburiyettir!” demesi gibi. Her müslüman İlâhî’dir; bağlı olduğu hakikat açısından… İş, “iyi aktör, kötü aktör” nitelemesine gelince, İlâhî olmanın “veli” çapı demek olduğu kolayca anlaşılır; bu “topluluk” mertebesi kemmiyet ve keyfiyet cihetiyle, insanlık cemiyetinin hülâsası bir mânâ ifâde eder. İş, “millet ve kavim” anlamıyla cemiyet ve en geniş mânâda “insanlık cemiyeti” olarak ele alındığında, “insan ve toplum meselelerinin halli” babında sözkonusu mânâ, İlâhîliğin gayesine bağlı bir misyon olarak görülür; şâirler ve mütefekkirler başta, bu rol üzerinde… Bu rol, bir bakıma, “bâtın kahramanlarının” aktörleridir. “İlâh” olmayla, “İlâhî” olma arasındaki fark gereği, Nietzsche, her ne kadar fikre nisbetle tatbikçilerini “aktör” olarak niteliyorsa da, “bağlı ve bağımlı düşünce” olan İslâm tefekküründe mesele, belirttiğimiz incelik içindedir. Kelimelere takılmamak gereği bakımından bildirelim ki, teori ve pratik ilgisi gibi, üstüne nisbetle her davranış, onun aktörlüğüdür. Galiba, “insan ve toplum meselelerin halli” bahsinde, “en büyük aktörlük”ün ne olduğunu da söylemiş oluyorum. Şunu da söylemiş oluyorum: “Faal kuvvetleri nefsinde toplayan çocuk hikmeti” gereği, biz, kendi kendimize gelin güvey olma durumunda değil, seçilmiş olanız. Bir edebin içinde söylenebilecek olan budur, bu kadardır; gerisi de, “fikrimize nisbet sahibi olmaya bakın ve bizi davamızın hakikatini ne kadar yerine getirebildiğimize göre değerlendirin!” sözüne ısmarlamaktan ibaret. Rolümüz belli… Geniş olarak bütün eserlerimizle, hususî olarak da “Büyük Muztaribler”de, bütün dünyaya açılmış bir anten olarak, bahsettiğimiz soydan keyfiyet sahiblerini, doğruları ve “söylenişindeki ihtiyaç doğru” olanlarıyla, gösterdik. Kronolojik bir tarih sırası gözetmeden ve buna ihtiyaç da duymadan. “Rolümüz belli” dedim; “kendinden zuhur diyalektiği”… Şu “zat-ül hareke” dedikleri kendi kendine hareketli olma keyfiyeti; oto-mobil… Her icât, nasıl ki kendinden önceki keşif ve icâtları kendinde toplarsa, biz de, bu yüzyılın diyalektiği olarak takdim ettiğimiz “İbda diyalektiği”nde İslâm tasavvufu ve Batı tefekkürü arasında, ikinciyi birinciye ircâ yoluyla bu işi yerine getirdik. Mutlak tamlık muhal; ama “icâdın görünmesi” bakımından, iş tamamdır. “Büyük Muztaribler”in tamamını, bütün eserlerin tamamlığı içinde; bu gözle değerlendiriniz… Geçmiş düşünceleri bir icât keyfiyeti hâlinde kendinde toplayan bir yeni. Yepyeni! İşi, kolay anlaşılması bakımından, bizzat otomobilin icâdı meselesiyle misâllendirelim: Mucit belli, yâni Henry Ford… Sözkonusu kişi, ne tekeri icât etmiş, ne de demir ve döküm işçisidir. Demiri o bulmadığı gibi, elektrik ve onun akü formu içinde zaptı da onun işi değil. Teferruat hâlinde, camından, bilmem neyine kadar, unsur unsur saymaya gerek yok. İyi bir elbise biçen ve diken terziye, kumaşın vücut bulma serüveninden tutun da, iğne ve ipliğin kendi buluşu olmadığına ve makasın filânca tarafından bulunmuş olduğuna dair bir takım lâflar, nasıl ki onun hünerini perdelemek için söylenemezse, hiçbir icâd keyfiyeti için bu tür ahmaklıklarla eksikliğine hamledilemez. “Kendinden zuhur dili”; icâd bu… Keşke düşmanım hayvanat cinsinden olmasaydı. O şartlar içinde bu eser! Eserimi, “şiir idraki” sahiblerine, mevzuu şiir, “Dîvân edebiyatı” olarak böylece takdim ederim.
Yazar:
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
Tahmini Okuma Süresi: 13 sa. 43 dk.Sayfa Sayısı: 484Basım Tarihi: Ekim 2006Yayınevi: İbda Yayınları
ISBN: YokÜlke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
484 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
UFKA DOĞRU, DÜŞÜNCE TARİHİNE BAKIŞ
Şehid Kumandan
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
'nun İbda yayınlarından 49.sırada çıkan ilk basımı Ekim 2006'da neşredilen eser, 7 Levha (ana başlık), 98 ara başlık ve 482 sahifeden müteşekkil olup, ana başlıkları şöyle sıralayabilirz: 1.Levha, Takdim-Giriş. 2. levha, Esatirî Remzler. 3.Levha, Mahlâslar Hakkında. 4.Levha, Dört tekler (Baş Örnekler). 5.Levha, Büyük Şairler. 6.Levha, Güldeste. 7.Levha, Şair Padişahlar...
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
elimdeki 4.ciltte Tamamen Doğu düşünür, şair, esatir ve remzleri, Osmanlı ve Doğu divan şairleri, mahlâsları ve dört büyüklerden( Nef'î, Fuzulî, Bâkî ve Şeyh galip) örnek gazeller, Doğu klâsiklerinde örnek metin ve şairler ve son bölümde Şair padişahlardan bahsetmiş... Ve son söz başlığı altında, eseri kendisi adına kaleme aldığı Üstad'dan O'nun "Tarih Muhasebesi -1379, 1979" isimli şiiriyle nihayete erdiriyor. O şiirden iki mısra: "Çözdük her müşkülü derlerse, de ki: Sonunda var olma müşkülü kaldı." Eserden Doğu fikir ve şiir sanatından, Şair ve mütefekkirlerden oluşmuş bir güldeste tadı alacağınızdan şüphem yok. Keyifli okumalar dileğiyle.
Vakur Tscheisever
Vakur Tscheisever
Büyük Muztaribler 4
Büyük Muztaribler 4Salih Mirzabeyoğlu · İbda Yayınları · 20068 okunma
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.