O günlerde, işin uzmanları ve büyük halk yığinları, Çehov’u birinci sınıf büyük bir usta olarak selamlamakta söz birliği içindeydiler. Gogol’den, Dostoyevski’den, Gonçarov’dan, Turgeniyev’den, Tolstoy’dan sonra gelerek, çağdaşlarının beğenisini haklı çıkaracak ne gibi bir yenilik getiriyordu? Her şeyden önce, içtenlik ve ölçülülük. Kendinden önceki ünlülerin her biri, kendi türünde coşkulu kişilerdi. Onlar sizi, sözlerinin abartısı, betimlemelerinin lirizmi, dillerinin görkemli büyüsüyle yakalıyorlardı. Çehov ise; ilk olarak alçak sesle konuşuyordu, gizliden gizliye. Turgeniyev’in o ağır, uyumlu, sanatsı, özenli anlatımına bir tepki olarak Çehov, her sözcüğün gizli bir önemi olan kısa ve özlü bir biçem kullanıyordu. Rus yazınının öbür büyükleri okuyucuya, duyarlığıyla eşlik ediyorlardı. Çehov ise, onu, olaylar ve kişiler karşısında yalnız bırakıyordu. Okuyucuyu gülümsetmek ya da ağlatmak için, her an duyarlık istemiyordu ondan. Ona uzaktan uzağa, sinirlerini altüst eden bir fiske vuruyordu. Böylece, hiçbir şeyi açıklamadan, ayrıntıdan ayrıntıya, sarsa sarsa, kişilerini derinlemesine anlamaya hazırlıyordu onu. Okuyucu ve seyirci Çehov’la, bir yapıtı edilgen bir esrimeyle yer yutar gibi içine sindirmiyor ama, farkında olmaksızın, yaradılışına yardım ediyordu. Burda, aydınca bir besiye koyma yok, bir suç ortaklığı vardı.