'İlkel yaşama ve üreme savaşının yanı sıra insanoğlunun en çok istediği şey, geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten var olmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki. Bu kanıtı bir tahta üzerine, bir taş üzerine ya da başka insanların yaşantıları üzerine bırakır. Bu derin istek herkeste vardır. Tuvalet duvarlarına ayıp kelimeler yazan çocuktan, kendi imajını insan soyunun zihnine kazıyan Buda'ya kadar. Yaşam öyle gerçek dışı bir şey ki! Bence biz, var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz'
Onu bir babanın kızını sevdiği gibi sevmiyordu. Tıpkı bir cimrinin serveti üstünde kuluçkaya yatması gibi seviyor ve ona malik olmayı güzel ve eşsiz bir hadise sayıyordu.
Bu köpek onun heyecanlarını paylaşacak, topraktaki deliklerin sihrini, kuru yapraklar üzerindeki hayvan ayaklarının izlerinin manasını, kuş cıvıltılarındaki acayip hüznü ve topraktan gizlice yükselen hoş kokuları onunla birlikte anlayıp sevecekti.
"Hayat o kadar inanılmaz bir şey ki. Varlığımızdan sahiden şüphemiz olduğunu ve gerçekten yaşadığımızı kendi kendimize ispat için elimizden geleni yaptığımızı sanıyorum."
...Söylemezlerdi ama, yaşları yüzünden üstün bir mevkileri, yanılmazlık ve şerefte tanrılığa yakın bir mevkileri olduğunu inanırlardı. İhtiyarlığın büyük akıl ve hikmetin bir mükafatı diye kabul o romatizmalarından bile memnundular.
1776 yılında Yukarı California’daki Carmelo Misyonu kurulduğu sırada
Hıristiyanlığa dönmüş Kızılderililerden yirmisi, gecelerden bir gece
dinden ayrılmış, sabahleyin de kulübelerinde bulunamamışlardı.
Başkalarına kötü örnek olması bir yana, bu ufak dinsel bölüntü,
kerpiç tuğla kalıplayan ocaklardaki çalışmaları da aksatmıştı.
Kiliseyle hükümet yetkililerinin kısa bir toplantısından sonra bir İspanyol
onbaşısı bir bölük atlıyla birlikte yola çıktı. Amacı, İsa’nın doğru yoldan
sapmış olan “evlatlarını” bularak Kilise Ana’nın kucağına döndürmekti.
Askerler Carmel vadisinden yukarı, gerideki dağların içlerine doğru çetin
bir yolculuk yaptılar. Kaçan dönekler geçtikleri yerlerde hiçbir iz bırakmamak konusunda şeytansı bir ustalık göstermişlerdi ki, bu, askerlerin yolculuğunu
daha da güçleştiriyordu. Kaçakları bulabilmek için tam bir hafta uğraştılar
ama sonunda buldular. İçinden bir çay akan, eğrelti otlarıyla kaplı, dik yamaçlı
bir vadinin dibinde, dine, ahlaka aykırı bir iş yaparken ele geçirildiler:
Yani bu yirmi kâfir sere serpe uzanmış mışıl mışıl uyumaktaydılar.
Öfkeden ateş püsküren askerler kaçakları yaygaralarına, ağlayıp
sızlamalarına bakmaksızın yakalayıp ince, uzun bir zincire vurdular.
Sonra insan dizisi gerisin geriye döndü; zavallı döneklere kerpiç
yataklarında tövbe etme fırsatı tanınabilsin diye yine Carmel yolunu tuttu.