-Bir yaşantı geride bıraktım,
Üstü umutlarla kaplı,
Dayanağı çatlaklarla,
Çatlakları acılarla dolu bir yaşantı.
Yaklaşan her ruhun benliği bir çatlak sebebiydi,
Geleceğin penceresine ise sinen buğuydu.
Sana yazılan şiirler vardı o pencere camında,
Yaşanılacak düşlerin memnuniyetiyle yazılan.
Çarelerin yavaşça bir bulanıklığın esiri oluşu,
Bir
Kendimin misafiriyim yağmurlu günlerde,
Bir Ben'den başka bir Ben'e.
Biraz düşünden ikram ediyorum,
Lezzetinin sırrını bir kendimde sakladığım.
Konuşurken çok farklı şeyler aklıma geliyor,
Adını bir efsaneden alan çiçekler mesela,
Bir gaye ile efsane olanlar mesela,
Ve bunlardan geriye kalan kelimeler...
Sevgili veram,
Yorgunluğum ve acizliğim
-Zamanı yanıbaşında duran bir gülün sadakatine emanet eden hayatlar da var. Öylece oturup alabildiğine uzaklara bakarken gözleri her kırpmada geçen her bir dakika için, gülden sırtında hüsün tohumlarıyla süzülen bir parça kopan ve rüzgarın sükûnetiyle önünden geçen hayatlar. Tüm bir yolu bitirip de unutkanlık ilacını alan ve iki adım ilerlemiş hayatlar da var. Değil tahammülün ağırlığı altında ezildiğini, bir kıymığın tene değerken ki rüya milasi acısını bile hissetmeyen hayatlar. İnce bir paçavra giyilip de toprakta oturuluyormuş bazı vakitler, gökyüzüne bakılırken ki uzunca bir nefes verme ânı ile memnuniyeti hissettiren vakitler. Sıcak bir bardak ıhlamur sağda, bir kağıt yığını önde ve bir kalem yığını solda, her yudumla birlikte rayihasının en ufak farkındalığı işlermiş yüreğe. Tüm gece yazmakla geçmiş, yazılanınsa bir kelime olması tüm isteklerin idrakına tebessüm ettirirmiş.
-Adımların küçüleceği bir yer ve zamanın nesebi,
Saatlerce gözlerimi eser edeceğim,
Umutlarımın ipini bağlayacağım,
Ve her yolculuğumun başı olan veram...
Anlamadığım şarkılar dinliyorum,
Birbirini tanımayan cümleler kuruyorum,
Dağlarda gezip de taşlara borçlanıyorum utanmadan.
Duygulardan son hatırladığım yalnız kıskançlık,
Çocuk sevincine olan
Uzunca bir beklentinin etkisi varken, sıradanlık saldırıları altında derinlere işlemiş hüzün kırıntıları birikirmiş içime. Tüm varlık sebeplerinin bir arzuya boyun eğerken, kendi aralarında birbirine bağlanarak köşeye atılmış duyguların farkındalığı da görünmezmiş böylece. Elinde bulunmuş ve bulunacak olan değerlerin yok sayıldığı çaresizlik zamanları, tüm bir ömrün bir saniyeye sığdığı ve kendini o saniyede esir hissettiren gerçekleri gördüm. Yola düşmek kederi bastırır,hareket etmekten yoksun gerçekler için. Baharı gördüğüm, sevinci yaşadığım,kendime güldüğüm zannı aynaya bakma ile baharı kışa,sevinci kedere, gülüşü ise ağlamaya dönüşürdü. Her acısı olanı dost bilmek bir kurtuluş yolu aramak olmadığı gibi acıya köle olmak istencinin ilk belirtisiydi. Sonunda çekilen ızdırabın verdiği kaybetmişlik hissiyatı, beni başlangıç yeri ve tarihi ben olan yeni yol ayrımlarına götürürkendi tahammül ile tebessüm şerbetini içişim. Çok geçmeden anlaşılan hakikatin verdiği memnuniyet,Aşk'a olan sohbetin bir tek sükut ile olabileceğinin en saf haliydi. İki avucun alabildiği su kadar temiz sevginin ölçülmesi nasıldır ki sizlere göre bilir misiniz? Ya ellerin ıslandıktan sonra toprakla buluşurken,toprağın çamura dönmesindeki samimi temaşa anında tebessümkar bakışlar...