Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Çıplak Ceset

Celil Oker

Çıplak Ceset Gönderileri

Çıplak Ceset kitaplarını, Çıplak Ceset sözleri ve alıntılarını, Çıplak Ceset yazarlarını, Çıplak Ceset yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İnsanlar" dedim, "olur olmaz zamanlarda olur olmaz şeyler yapabilirler."
"Sonuçlar seni hiç ilgilendirmiyormuş gibi davranıyorsun" dedi. "Sonuçları sen yaratıyorsun ve sonra onlarla hiç ilgilenmiyorsun."
Reklam
"Anladım" dedim. Anlamamıştım ama anladım dedim. Bazan herşeyi tam olarak anlayana kadar anlamış görünmek iyidir.
Yeterince egzersiz yapamıyordum ve Londra’nın eğlence anlayışı bana, güneşte kalmış maden suyu kadar tatsız geliyordu. Kendi kendime durmadan, “Richard Hannay,” diyordum; “Çok yanlış bir deliğe düştün dostum ve hemen buradan çıkmaya çalışsan çok iyi olur.”
Aferim lan, dedim içimden reklam ajansı sahibi arkadaşına. Ben onun müşterilerinden birini dolandıran korsan dergicileri bulmuştum yeni, o da karşılığında kıyak bir ilan çıkartıyordu gazetede benim için, özel indirimli.
Yasa bir yana, kendimle ilgili endişelerim, üstleneceğim herhangi bir işte, siyasetin “s”sinin bulunmasını engelliyordu. İnsanlar dilediklerini düşünebilirlerdi, ben de dilediğimi düşünürdüm. Ama birilerinin düşündükleri ile yaptıkları arasındaki ince çizgi sonucu başlarına gelebilecek herhangi bir şey konusunda sorumluluk alamazdım.
Reklam
Bazen her şeyi tam olarak anlayana kadar anlamış görünmek iyidir.
Dudaklarını, ben tanımıyorum, kantinde sosyolojiden kimse yok, durum umutsuz, beni de o kadar ilgilendirmiyor tavırlarıyla büzüştürdü.
Bu kantine ulaşmak içinse merdivenlerden inmek yerine, çıkıyordunuz. Girdiğimde, ilk kantine göre burayı biraz daha “liberal” havalı buldum. Kızlar daha özgür kılıklı, oğlanlar daha umursamazdı. Beni inceleyip kim olduğuma karar vermeye çalışan kimse olmadı.
Boğaziçili çocuklarda derin bir baba kompleksi bulunduğu teşhisine varacak kadar çok karşılaşmıştım bu soruyla. Artık ezberlediğim cevabımı verdim.
Reklam
Sarkazm denen şeyi sesine yansıtmayı çok iyi biliyordu bu İsmet. “Amcası” sözcüğündeki özel vurgu mükemmeldi.
Liberal kantinden çıktım. Çim alanın yanından yürüyerek ilk girdiğim kantinin merdivenlerinden aşağı indim. Koridorda fotoğraf kulübünün panosunun önünde durdum. Panoda iki ay önceki bir serginin afişinden başka bir şey yoktu. Kantinin oturulan bölümüne girdim. Demin konuştuğum çocuklar gitmişti. Tek başına oturan bir kızdan önündeki tükenmezini istedim, panonun önüne döndüm. İki ay önceki serginin afişinin arkasına kocaman harflerle: İbrahim Sarı! Beni Ara! diye yazdım. Altına ev ve araç telefonunu ekledim. Afişi taşıyan iğneyi kullanarak, bu kez benim mesajım bulunan kısmı görünecek şekilde tutturdum.
Acaba şu anahtarını İbrahim Sarı‘nın getirmediği karanlık oda nerde diye düşündüm. Sonra kilitli bir kapının önünde dikilmek anlamsız geldi. Anahtarı sizde olmayan kilitli bir kapıyı ya açardınız ya da önünde ağlamazdınız.
Kız gülmeye başladı birden. Önce ben de güldüm onunla. Ama normal bir gülüş değildi kızınki. Giderek tuhaf bir krize dönüştü. Bana yan dönmüş, dosyasını yüzüne kapayarak gergin kahkahalarla gülüyordu. Bizi izleyen var mı diye etrafıma bakındım. Allah’tan yoktu. Şimdi kızın sesi daha azalmış, omuzlan titremeye başlamıştı. Önüne geçtim, baktım, ağlıyordu.
Bir adamı öldürmek ciddi bir işti. Bir adamın öldürüldüğü bir izin üstünde olmak daha ciddi bir iş. Öldürülen olduğunu varsaydığım adama Tarsus’lardan bir paket getirmiş olmak daha da ciddiydi. Ülkemi seviyordum ama bir cinayet soruşturmasında bitmek bilmeyen saatlerce ifade verecek kadar yüksek bir yurttaşlık bilincim yoktu. Üstelik bazı sorulara nasıl cevap vereceğimi ben de bilmiyordum. Adamı öldüren kimsenin nasıl polise haber vermeden çekip gitme özgürlüğü varsa, benim de gördüklerimi, bildiklerimi polise koşup bildirmeme özgürlüğüm vardı. Bu özgürlüğümü sonuna kadar kullanmaya karar verdim.
179 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.