Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Futbol Yazıları Çizileri

Çizgi Açığı

Tanıl Bora

Çizgi Açığı Gönderileri

Çizgi Açığı kitaplarını, Çizgi Açığı sözleri ve alıntılarını, Çizgi Açığı yazarlarını, Çizgi Açığı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
190 syf.
·
Puan vermedi
Futbol asla sadece futbol değildir. Çok fazla şeydir futbol. Ama hemen elit insanlar olduğunu göstermek isteyenler gelmeden belirteyim ben endüstriyel futboldan bahsetmiyorum. Güzel oyun futboldan bahsediyorum. Tanıl Bora üstadım da öyle yapıyor. Hani Albert Camus'nün öğrendiği birçok şeyi borçlu olduğunu söylediği oyundan. Hani bireysel yeteneklerin takım için seferber edildiği oyundan. Hani tribündeki herkesin eşitlendiği oyundan. 22 adamın bir topun peşinden koşmasına anlam veremeyenler var. Neyi anlamaya çalıştıklarını anlamıyorum ama anlamadığım bir başka şey de şu aynı grup on adamın ellerindeki topu bir demir yuvarlak içinden geçirmesine anlam verebilmeleri. Ya da ellerindeki soparlarla küçük topları küçük deliklere sokan adamları anlayabilmeleri. Bilbo Baggins kusuruma bakmasın. Futbol ölüm kalım meselesi değildir. Çok daha fazlasıdır.
Çizgi Açığı
Çizgi AçığıTanıl Bora · İletişim Yayınları · 201316 okunma
Reklam
Mahalle Maçı
Arsada, sokak arasında , meydanlık yerde , keza halı sahada maça tutuşanların bileşimine , görev bölümüne ve taktik anlayışına dikkat ettiniz mi hiç ? Kabız damgası yemiş olanlar veya yaşça küçükler, bulaşığa yollanırcasına kaleye ya da geriye geçirilir umumiyetle. Maçlar , iki takımdaki kendine hayran yeteneklilerin karşılıklı dripling ayinleriyle geçer.Uç durumda , karşılıklı iki hünerli ergenin şahsı düellosundan ibarettir, maç dediğiniz.Mürettebatın geri kalanı , çalım nesnelerine indirgenmiştir.Horozlar , saha boyu herkesi ipe dizerek slalom yapar , arada da birbirlerine çatıp kabarırlar.Kaza eseri ayağına top geçen garibanlar , onu behemal ustaya aktarmadıkları anda azarı , küfrü yerler.Uç olmayan durumlarda da katılımcılara , maç içinde çok geçmeden tesis edilen bir yetenek hiyerarşisine göre top sırası ve süresi gelir , haddi aşanlar yine azar yer.Umumiyetle
Sayfa 83 - İletişim Yayınları
Gakkoş Halayı
Zira baraj, ustaların nişancılığını biler. Baraja karşı kullanılan serbest atış, vuruş ustalığı için bir meydan okuma, bir nişancılık eğitimidir. Duvarla perdelenmiş kale, kabak gibi açık bir kaleden daha şehvet uyandırıcıdır, daha iyi konsantrasyon sağlar. Barajın berisindeki o cazip nokta, altın ışık gibi parlar frikik ustasının gözüne. Her halükârda, çaresiz bir dekora dönüşen baraj, golü daha güzel gösterir. Bazen de baraj sekiz gözlü taş köprü olur; top bacak aralarından, zıplayanların altından akar gider. O gol pek o kadar güzel görünmez, birçok futbol dilencisince ‘pis gol’ kategorisine sokulur. İntizam ve konsantrasyonu bozmak, surda bir gedik açmak amacıyla araya karışan rakiplerle itiş kakış, topun oyunda olmadığı anlara özgü bir düşük yoğunluklu dövüş sporudur. Hiçbir takım, kurduğu barajın, harcına deniz kumu karılmış inşaata dönüşmesini istemez, tepki gösterir. Kuyruğa kaynak yapanlarla bu münasebetsizlere tepki gösterenleri andıran itişme, futbolun ragbiyle ortak köklerini hatırlatan anlardandır. Baraj mühendisliği, kadastroyla başlar. Barajda örtünme sorununu unutmayalım. Ellerin incir yaprağı işlevi gördüğü o sahne, futbol pitoreskinin alâmetlerindendir. Dirseğiyle yüzüne siper edenler de oluyor. O zaman ister istemez, Erkan Goloğlu’ndan dinlediğim bir Karadeniz fıkrasını hatırlıyorum. Dereye girmesini fırsat bilen arkadaşlarının bütün giysilerini alıp kaçtığı delikanlı, edep yerlerini örterek evine doğru seğirtiyordur. Bir teyze seslenir: ‘Onlar herkeste var oğlum, yuzuni ort yuzuni!’
Futbola nazır balkonlar
Balkonculuk beynelmileldir. Almanya’da 4. Lig’deki Darmstadt 98’in bir grup taraftarının, 2009’da bir müsabakaya düzenledikleri balkon harekâtını nakledeyim size. Deplasmanda, rakiplerinin cezası nedeniyle seyircisiz oynanacak maç. Darmstadt’ın ‘Her Yere Gideriz’ taraftar grubu üyeleri, isimlerine layık olabilmek için çare araştırıyorlar. Google haritasından şehir planını inceliyor, doğu tribününe mücavir cadde üzerinde beş katlı binalar bulunduğunu tespit ediyorlar. Şehir rehberini açıp, o adrestekilere telefon açmaya başlıyorlar: “Maçımız var da, acaba balkonunuza misafir olabilir miyiz, uygun bir ödeme karşılığı...?” Otuz küsur kişiden “Gidin işinize” cevabı alıyorlar. Sonunda birisi “Gelebilirsiniz” diyor: “İçip sıçmamak koşuluyla ve 70 euro.” Yağmurlu bir eylül gününde sekiz kişi minibüse atlayıp, 400 kilometre yol kat ettikten sonra misafir olacakları eve varıyorlar. Ev sahibinin (40’ına yakın, bekâr, ‘entel’) futbolla hiç alakası olmadığı anlaşılıyor, camekândaki kobaylara bakar gibi izliyor bizimkilerin telaşını. ‘Her Yere Gideriz’ciler balkona çıkıyorlar; işte, yemyeşil saha mis kokusuyla karşılarında. Darmstadt’ın mavi-beyaz bayrağını balkon demirlerine asıyorlar. Maçı 4-0 kaybediyorlar ama ne gam… Onlar muzafferdir.
"Öyle Bir Geçer Zaman Ki.
Yıl sonu, zamanı tartmanın vaktidir: kâh akıp giden, kâh duran zamanı... 90 dakikanın 90'ı da bir mi hiç? Futbolsevere zamanın değerini bildiren acı tecrübe: oyuncu değiştirme, sakatlık numarası gibi vakit geçirme taktikleri 90 dakikanın brütü öyle yüksektir ki... Topun oyunda olduğu süre 60 dakikayı bulduğunda, öpüp başınıza koyarsınız. O anki
Reklam
Kaleci
Bir de kaleci bağırtısı var. Dünyanın her yerinde, kalecinin saha içinde ha bire çene yapması beklenir. Önündeki personelle sürekli konuşup onları tavında tutmalı, icabında topu bırakmaları için uyarmalı, onlara yer göstermeli, barajın koordinatlarını ayarlamalı, korner kalabalığına nizam vermelidir. Bu bağırtılı çağırtılı sosyalleşme tarzı, kalecinin soylu yalnızlığının bir paradoksu gibidir. Lâkin burada da farklı üsluplar var. Kimi kaleci kalendermeşrep bir sükûnetle, arada bir ellerini çırpıp 'Haydi, haydi' diye ünlemekle yetinir, kornerlerde neredeyse bezgin jestlerle direk nöbetini hatırlatır ya da belalı bir rakibi işaret eder, o kadar. Buna karşılık mesela Peter Schmeichel, Toni Schumacher, nasıl da boyun damarları kabara kabara bağırır, kapı önünde top oynayan çocukları paylayan amcalar teyzeler gibi azarlarlardı o azman stoperleri! Ligimizde şimdilerde Orkun Usak vokalleriyle dikkat çekiyor. Kimseyi azarladığı yok ama top yarı alanına geçtiği anda öyle bitmek bilmez bir arya söylevine başlıyor ki; sanırsınız ek iş olarak radyoda maçı anlatıyor. 1966-1978 arasında Manchester United'in kalesini koruyan, şampiyonluklar gören, İngiltere milli kazağını giyen Alex Stepney de böyleymiş, çok bağırırmış. 1975 senesinde bir maçta Stepney'in başına gelen, ibretliktir: önündeki savunmacılara öyle bir bağırmış ki, şaka değil, çenesi çıkmış adamcağızın! Velhasıl, abartmamak lâzım.
Topçu milleti kimi zaman da toyluktan falan değil kasten ve taammüden fark cezbesine kapılır. 1970’lerin başlarında Mönchengladbach’ın Schalke’yi 11-0 yendiği maçı anlatırlar. Schalkeli futbolcu Friedel Rausch, Gladbach hücumcularından Laumen’e yalvarıyormuş: “Tanrı aşkına, artık daha atmayın.” Ama onlar durmuyorlarmış, zira Schalke’nin hocası Langner’in iki sene önce Gladbach’tan ayrılırken “Sapan beygirlerinden yarış atı yaratamazdım” diyerek kendilerini aşağılaması hâlâ hatırlarındaymış. İntikam! Gladbachlıların doymak bilmemesinde, hücum delisi hocaları mübarek Hennes Weisweiler’in payını ihmal etmemeli.
Şerefli mağlubiyet
Cem Can’ın ‘Mağlubiyete Övgü’ başlıklı bir yazısı var. 2003’te yazmış. “Hep yenenler, bir zaman sonra kendi pozisyonlarını korumak dışındaki bütün duygusal yeteneklerini, insanlık durumuna dair bütün bilgilerini ve ilgilerini yitirirler. Duyarsızlaşır ve yüzeyselleşirler” diyor. Levhaya yazılıp Saracoğlu, Telekom Arena, İnönü statlarına asılması gerekir, bana sorarsanız. Cem Can 2004’teki bir yazısında da ‘şerefli mağlubiyet’ mefhumunun alay konusu yapılmasından dert yanar. ‘Şerefli mağlubiyet’, evet, Avrupa platformunda başarılı olmanın tasavvur edilemediği bir teslimiyet çağının simgesi, bir ‘eziklik’ alâmetiydi. Ama ‘yalın’ anlamına tutunursak, neticeye bakmadan namusuyla didinmenin, ‘hakça mücadelenin’ ahlâkını ifade ediyordu bu mefhum; Cem Can bunu hatırlatmaya çalışıyordu. 2007’deki bir yazısında kullandığı yine yalın ve salih tabirle ‘futbolcuların futbola sadakatinin’ de bir ölçüsü idi bu. Zira ‘şerefli mağlubiyet’ mefhumunun kovulduğu bir ortamda, ‘şerefsiz galibiyetler’ kimseye çirkin gelmiyordu Cem Can’a göre.
Bir zihin egzersizi: Onbir yapmak
Dünya Kupası'nın en iyi onbirini nasıl yaparsınız? Onbir yapmak, biten turnuvalar veya sezonlar üzerine tefekkür etmenin ve bunları hazmetmenin vazgeçilmez yollarındandır. Parlayan yıldızları, akılda kalan aktörleri böylece yâd edersiniz. Derlemelerin yanında, resmen veya gönüllerde şampiyon olmuş kadroları tam tekmil saymak da vardır tabii. Futbol meczubu için, 'efsane onbir' saymak, zikretmeye, tesbih çekmeye benzer.
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.