Aslında yetişkinlerin çocuk sevme şekilleri, kendilerinin ne derece sevgiye aç büyüdüklerinin bir işaretidir ya da tam tersi olarak yetişkinlerin çocukları sevememe halleri de kendilerinin ne denli sevgiden yoksun bir çocukluk yaşadıklarının bir belirtisidir.
Küçücük bir güven sarsıntısı bile hayvan ruhunda böyle bir depreme yol açıyorsa, kendisini cezalandıran anne babası karşısında çocuk, kimbilir hangi acıları ruhuna gömüyordur? Gerisini yetişkinlerin vicdanına bırakıyoruz...
Başlangıçta her insanın ruh dünyası sükûnet ve huzur içindedir.
Özellikle yaşamın ilk yıllarında uğradığı hayal kırıklıkları ve zorlamalar ile insan ruhu acı çekmeye başlar. Çekilen bu acılar bir ruh iniltisi olarak çocuklarda davranış bozuklukları oluşturur. Hiçbir çocuk davranış bozukluğu ile dünyaya gelmez. Çocukta görülen davranış bozuklukları, çocuğun iç dünyasında bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretidir.
“Ben neden etken bir çocuk değil de, bana bağımlı bir çocuk yetiştirmek istiyorum acaba?” diye sormaları gerekir.
Bu soruya verilecek cevap, anne-babanın kendi çocukluk dönemiyle ve korkularıyla doğrudan alâkalıdır aslında. Çocukluğu bağımlılıkla ve kişilikk gelişiminden yoksun olarak geçen bir anne veya baba, zayıf iradesinin karşısında, ‘etken’ bir çocuk görmeye tahammül edemez. Onun kendi kontrolü dışında hareket etmesini, kendisine saygısızlık olarak algılar. İşte bu ve benzeri bilinçaltı çığlıkları nedeniyle, birçok anne-baba çocuklarını kendierine bağımlı yapmaya çabalar. Onları kendi kontrolleri altında tutarak, onların ruhlarına âdeta bir ip bağlamışlardır. Her çektiklerinde yanlarına gelebilecek bu bağı ellerinde tutma gayreti içindedirler.