Darbe Yargısının Sonu kitaplarını, Darbe Yargısının Sonu sözleri ve alıntılarını, Darbe Yargısının Sonu yazarlarını, Darbe Yargısının Sonu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkiye’de hukuk ve anayasa konusunda ismi olan yazar bu kitapta ilginç noktalara değinmiş ve ilginç çıkışlarda bulunmuş. Akademik altyapı ve alanındaki uzmanlığı konusunda su götürmez bir şahsiyet olan Osman Can kendi yorum ve fikirleri ile desteklediği bilgilerini sadece kendi tarihimiz değil Dünya’dan örnekler ile desteklemiş. Okuduğum başlıkların altında çok faydalandığım bol bol altını çizme ve not alma ihtiyacı hissettiğim bir kitap oldu. Ancak kitapta yazarın yakın siyasi tarihte uçlara giden siyaset-yargı ilişkilerinin yansımalarını görebiliyorsunuz. Bir taraf olduğunu akademik nezaketle açıklayan yazarın tarafsız olmadığı hissedilse de rahatsız edici bir fanatizm boyutunda olduğunu düşünmüyorum. Özellikle darbe dönemi anayasaları ve tek parti dönemi işleyişleri hakkında getiri - götürü örnekleri dikkate değer. Dünya anayasa örnekleri ve muhteviyatlarının ana değerleri ekseriyetle okunması gereken bölümler. Her fikrine katılmasamda bende hukuk, yargı ve anayasalarda ana konunun insan olması gerektiğini düşünüyorum.
Dönemin şartları göz önüne alındığında etkileyici bir kitapti. Hukuk sisteminin içindeki yanlışlıklar ve yetersiz alanlar belirtiliyor, dünyadaki adalet sistemi ile ülkemiz adalet sistemi karşılaştırılması yapılıyor, çözüm aranıyordu kitapta. Özellikle Türk hukuku ile ilgilenen arkadaşlar mutlaka okumalı diye düşünüyorum.
Hukuk-siyaset ilişkisine farklı bir bakış sunan ve yargı kültürüyle ilgili önemli saptamaları ihtiva eden, bir kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat bana kalırsa yazar bu kitapta 2010 referandumuna taraf olmanın fanatizmine kapılmış, son referandumda Kemal Gözler'in "Elveda Anayasa"sında kapıldığı gibi. Ne olursa olsun çoğu kitapta olduğu gibi okuyan herkese alternatif bakış açıları sunabileceğini düşünüyorum. Gününüz aydın olsun sevgili kitapseverler
Aydın ile geri kalmış bir toplum arasındaki ilişkiyi mağaradakilerin yaşadığı bir ilişki olarak değerlendirelim; aydın o mağara içerisinde bir mum yakabilen kişidir. Ve o mumla toplumu güneşe götürme sorumluluğu ona aittir. Aydın, toplumu gün yüzüne çıkarmak gibi bir görevi yerine getirmeyip "Ben mumu yakıyorum, o halde herkes benim etrafımda toplanmalı ve ben ne diyorsam onu yapmalı" derse; o toplum zaman içerisinde "Bir mum yetmez bize" diye düşünerek arayışlara başlar. Toplum gün yüzünün dışarıda olduğunu görür, mağaradan çıkma yollarını araştırır ve bulur. Aydın ise elinde mumu tutarak toplumun karanlığa sürüklendiğini düşünür, onu cehaletle suçlar. Oysaki toplum karşısında gericileştiğini fark etmez. Elinde imkân olduğu sürece toplumu durdurmayı "aydın sorumluluğu" olarak meşrulaştırmaya çalışır. Yaşadığı ise bir trajedidir aslında...
Oysaki hastane iyileştirmeli,hizmet etmeli, bıçak kesmeli, yargı adalet dağıtmalıdır.
.
.
Laikliğin amacı özgürlük değilse değeri var mıdır? Kuşkusuz yoktur.