Hümanizmin en önemli temsilcilerinden Erasmus'un İtalya'dan İngiltere'ye yaptığı yolculuk sırasında taslağını hazırladığı, sonrasında dostu Thomas More'un evinde tamamlayıp ona ithaf ettiği başyapıtı Deliliğe Övgü.
*Beni benden daha iyi kim temsil edebilir?* diyen delilik tanrıçasının ağzından tüm insanlığa seslenişi.
Erasmus'un deliliği konuşturma kisvesi altında yaşadığı çağın kilisesine ve o kilisenin mensuplarına acımasızca eleştiriler yönelttiği sayfalar ilerledikçe, ancak bir deliden duyabileceğinize ikna oluyorsunuz okuduğunuz cümleleri.
Bir roman gibi sürükleyici akıcı olmasa da, gülümseten satırlar okumayı güzelleştiriyor.
Baştan sona delilik ve bilgelik arasında bir kıyaslama barındıran eser çarpıcı örneklerle dolu.
Erasmus çağına göre oldukça cesur bir dil kullanmış.İlahiyatçılar avukatlar, krallar soylular ve hatta filozoflar da Erasmus'un bu cesur ve sivri dilinden nasibini almış.
Özünde delilikteki bilgeliği , bilgelikteki deliliği gözler önüne seren eseri keyifle okuduğumu söylemeliyim. Eleştirilerde ve övgüde uçlarda gezinen Tanrıça , bu keyfi mitoloji ile ikiye katlıyor okur için.
*Deliler sorunların icabına bakar ve bunlarla uğraşma riskini göze alır, asıl zekâ , yanılmıyorsam eğer buradan ileri gelir.*
Okuma sonunda aklıma gelen Samuel Beckett'ın şu sözünü de eklemeden geçemeyeceğim.
**Hepimiz deli doğarız , bazılarımız öyle kalır.*
Sevgiler , kitapla kalın.