Devrim sırasında kolunun birisini kaybeden adam...Kopmayan sol kolu diye, nasıl da sevinmiş...Gözünün birisi de öyle...Giden sağ gözü olunca, üzülmek niye...
Hele şu Kumandan?... Suriye hükümeti yazı yazdı da, bu çocuğu alın dediydi. Seni istemedi Kumandan İdan. Neymiş, kaçakçı vatandaştan sayılmazmış. Yazı yazdı da gömün gitsin Suriye ye dedi.
Çıkabilse şuradan, görebilse ölmüş çocukların yüzünü. Anlayabilecek hemencecik: şu çocuk açken, şu çocuk tokken ölmüş, diyecekti... Çocukların bile kendini, küçücük karınlarını doyuramıyan dünya..
Bugün fabrikada çalışmasının ikinci günü... Muş'un, Hakkari'nin, Denizli'nin, yoksa Zile'nin bir köyünden mi gelmişti buralara? Nereden gelirse gelsin, şu otuzyedi yıllık ömründe, fabrikayı ilk kez görüyor ve ilk kez gördüğü yerde, çalıştırılıyordu. Ellerine baktı bir ara.
Eldivenliydi elleri. Yıllarca, toprakla kardeşleşmiş derisinin üzerine geçirdiği bu plastikten eldivendi, en çok yadırgadığı. Sanki, canlı, cansız herşeyle ilişkisinin koparıldığını, yaşananla arasına bir duvar, duvardan da yüce bir kalenin örüldüğünü sanıyordu. Ellerinin bozulmasına, hattâ asitli suda parçalanıp yanmasına razıydı. Yeter ki, şu plastiği ellerinin üzerinden söküp atabilsindi...