"Anlamsız bir şekilde kendi kendimizin efendisi olduğumuza, hayatın bize zevk, eğlence için verildiğine inanıyoruz. Oysa bunun ne kadar kötü olduğu gün gibi açıktır. Çünkü bizim buraya gelişimiz, elbette ki birinin isteğiyle ve bir şey için olmuştur. Ama biz, yalnız zevkimiz için yaşadığımıza hükmettik, gayet açıktır ki, sonumuz da, efendisinin emrini yerine getirmeyen işçininki gibi anlamsız olacak. Efendinin emri, bu öğütlerde ifade edilmiştir. İnsanlar bu öğütlere göre hareket etseler, yer yüzünde Tanrı'nın varlığı her şeyin üstünde olacak, insanoğlu elde edebileceği en büyük mutluluğa ulaşacaktır.
Nehludov, lambanın ışığına hiç kıpırdamadan bakarak daldı. Hayatımızın bütün çirkinliğini gözünün önüne getirerek, insanlar bu öğütlere göre eğitilmiş olsaydılar, hayatın nasıl olabileceğini düşündü; çoktan duymadığı bir heyecan ruhunu sardı. Sanki uzun bir hapisten, bir azaptan kurtularak birdenbire huzura, özgürlüğe kavuşmuş gibiydi.
Beşinci öğüde ("Matta", 5:43-44) göre; '"Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin,' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin."
Dördüncü öğüde ("Matta", 5:38-42) göre; "'Göze göz, dişe diş,' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin."
İkinci öğüde ("Matta", 5:27-32) göre; "'Zina etmeyeceksin,' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur."
Birinci öğüt ("Matta" 5:21-24) şöyleydi: "Adam öldürmeyeceksin. 'Öldüren yargılanacak,' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul'da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. Bu yüzden, sunakta adak sunarken kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın önünde bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun."
Suçlu olarak kabul ettiğimiz adamları birkaç yüzyıl boyunca cezalandırıyorsunuz. Bari bunların kökünü kesebildiniz mi? Kökü kesilmek şöyle dursun, onlara cezadan bozulan suçlularla, yargılayan, cezalandıran yargıçlar, savcılar, cezaevi memurları gibi suçluların katılmasıyla sayıları bir kat daha artmıştır. Nehludov, toplum ve düzen varlığının yargılayan, ceza veren bu yasal suçlular sayesinde sağlanmadığını, insanların ahlakça ne kadar düşkün olsalar bile, gene de birbirlerini sevdiğini anlamıştı.
İnsanların baş derdi olan kötülüklerin biricik kesin kurtuluş yolu, kulların kendilerini Tanrı'ya karşı daima suçlu bilerek başkalarına ceza vermeye ya da onları düzeltmeye hakları olmadığına inanmalarıydı.
Bu sırada öğrencileri İsa'ya yaklaşıp "Göklerin Egemenliği'nde en büyük kimdir?" diye sordular. İsa, yanına küçük bir çocuk çağırdı, onu orta yere dikip şöyle dedi ? "Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz. Kim bu çocuk gibi alçakgönüllü olursa, Göklerin Egemenliği'nde en büyük odur.
"Yasa!" diye tekrarladı. "O, önce herkesi soydu, insanlardan bütün toprağı, serveti aldı, kendinde topladı, karşı gelenleri vurdu, sonra da hırsızlık yapmasınlar, öldürmesinler diye yasayı yazdı. Keşke önce bu yasayı yazmış olsaydı."
"Sizler bir konu da anlaşamadığınız için kavga ettiniz, oysa bizlerin uğruna canını veren Hz. İsa, aramızdaki anlaşmazlıkları halletmek için başka bir yol göstermiştir bize. Sorun onlara bakalım, Hz. İsa'nın yasasına göre, bize kötülük eden bir insana karşı nasıl davranmamız gerektiğini biliyorlar mı?"
'Adın ne?' diyorlar. Kendime bir ad takacağımı sanıyorlar. Oysa ben hiçbir adı kabul etmiyorum. Her şeyi bıraktım; ne adım, ne dinim ne de vatanım var. Bir başımayım. Adım mı? İnsan. 'Kaç yaşındasın ihtiyar?' Saymıyorum, diye yanıt veriyorum; zaten ne diye sayayım, çünkü ben her zaman vardım, vardım ve var olacağım. 'Anan baban kim?' Tanrı'yla topraktan başka anam babam yok. Tanrı babam; toprak anam. 'Çar'ı tanıyor musun?' Neden tanımayayım? O kendine göre bir Çar, ben de kendime göre Çar'ım. Bunun üzerine, 'Eh, seninle konuşulmaz,' diyorlar. 'Size konuşun diye yalvaran mı oldu?' diyorum. İşte böylece eziyet edip duruyorlar."