Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Exploring the Quran as Literature

Divine Speech

Nouman Ali Khan

Divine Speech Sözleri ve Alıntıları

Divine Speech sözleri ve alıntılarını, Divine Speech kitap alıntılarını, Divine Speech en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Sûrelerin düzeni "
Kur'ân'ın belirli kısımlarının incelenmesi sonucunda sûrelerin keyfi olarak sıralanmadığını, bilakis bunun Kur'ân'ın bünyesinin esas bir parçası olduğunu gördük. Sürelerin düzeninde birkaç bağımsız kriterin bir araya gelmesi oldukça çarpıcıdır: Sûrelerin uzunluğunun gittikçe azalması, ardışık süreler arasındaki uyum, sûrelerin birbirini takip eden çiftler ve kümeler hålinde yapılandırılması ve hatta Kur'ân'ın bir bütün olarak muhtemel simetrisi bu kriterler arasında yer alır. Ardışık süreler arasındaki bağlantılar, mürettipler tarafından sonradan yapılan derlemelerin bir sonucu olmaktan ziyade, sûrelerin bizzat içsel bir özelliği olarak görülmektedir. Bugüne kadar yapılan keşiflerin şaşırtıcı ve büyüleyici doğası, daha fazla araştırma yapılması için güçlü bir teşvik sağlamaktadır. Daha derin bir tetkik ve tahlil, Kur'ân terkibinin arkasında yatan başka sırları da ortaya çıkaracaktır.
"Akıp giden zamana"
Yüz üçüncü süre olan 'Asr Sûresi, çocukların ve yeni Müslümanların ilk öğrendiği, Kuran'ın en kısa sürelerinden biridir. Ayrıca Kur'ân'ın tedvin edilmiş hâlindeki son ilahi kasemi içermektedir: Akıp giden zamana! (el-asr) Şüphesiz insan hüsran içindedir (husr) Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (sabr) (103:1-3) İlk âyette Allah (cc), el-'asr üzerine yemin eder. Bu kelime sıklıkla "zaman" olarak tercüme edilir, ama aslında akıp gitmiş ya da hâlen akan bir zamanı ifade eder. Sıkmak veya preslemek anlamına gelen ve aynı zamanda bir meyvenin içindeki suyun ('asir) sıkılmasını tarif etmek için kullanılan aşarı kökünden gelir. Resmedilen imaj, zamanın hem sınırlı bir kaynak olduğu hem de tamamen "sıkıldıktan" sonra, daha fazlasının elde edilmesinin mümkün olmayacağıdır. Bu kelime aynı zamanda güneşin iyice zevale döndüğü ve gündüzün yakında sona ereceği ikindi vakti için de kullanılır. Bu kasem, tüm süreye ciddi bir aciliyet duygusu katar: Her bir insan hüsran içindedir ve durumunu düzeltme zamanı hızla tükenmektedir (103:2). Sûre, kişinin kendi sini bu hüsrandan kurtarmak için zamanı tükenmeden önce yerine getirmesi gereken dört şartla bitmektedir.
Reklam
Gözler ile Pınarlar Mukayesesi 'Ayn kelimesi, esasen "göz" demektir. Fakat kadim Araplar, bu kelimeyi gözlerine hoş gelen birçok şeye veriyorlardı. Bu nedenle ayn kelimesinin yaygın bir anlamı da çölde dolaşılırken görüldüğünde göze çok hoş gelecek olan "su pınarı"dır. Klasik ve Modern Arapçada hem "gözler" hem de "su pınarları" anlamında kullanılan é'yun ve 'uyün kelimeleri, ayn'ın çoğuludur. Ancak Kur'ân, bu iki çoğul form arasında istikrarlı bir ayrım yapar. Eyun, Kur'ân'da yirmi bir kere, uyûn ise on kere geçerken e'yun hep "gözler" 'uyûn ise hep "su pınarları" anlamına gelmektedir.
"Rahmân ve Rahim arasında nasıl bir fark vardır?"
Bu ilahi isimlerden ilki olan er-Rahman, Allah'ın Kur'ân'daki en eşsiz isimlerinden biridir. Zira Rahim, Melik ve hakim gibi ilahi isimlerin çoğu, hem Allah'ı hem de yaratılmış varlıkları tarif etmek için kullanılan sıfatlarken, Rahmān ismi -tıpkı lafza-i celâl olan Allah ve rabbu'l-alemin unvanında olduğu gibi- hem Kur'ân'da hem de Arap dilinde tek Allah'a mahsustur. Kur'ân'ın nüzulünden evvel bile Rahman ismi, Güney Arabistan'da ikamet eden Yahudi ve Hristiyan toplulukları tarafından Allah'ın Zat'ı için kullanılan bir isim veya unvandı. Birçok Kur'ânî âyette de aynı şekilde kullanılır: De ki: "𝗜𝘀𝘁𝗲𝗿 '𝗔𝗹𝗹𝗮𝗵' 𝗱𝗲𝘆𝗶𝗻, 𝗶𝘀𝘁𝗲𝗿 '𝗥𝗮𝗵𝗺𝗮𝗻' 𝗱𝗲𝘆𝗶𝗻. 𝗡𝗮𝘀ı𝗹 𝗰̧𝗮𝗴̆ı𝗿ı𝗿𝘀𝗮𝗻ı𝘇 𝗰̧𝗮𝗴̆ı𝗿ı𝗻, 𝗲𝗻 𝗴𝘂̈𝘇𝗲𝗹 𝗶𝘀𝗶𝗺𝗹𝗲𝗿 𝗢'𝗻𝘂𝗻𝗱𝘂𝗿." (17:110)
Hatta Cehennem, avının peşine düşmüş bir avcı gibi mücrimleri rahat bırakmayan canlı bir varlık olarak tasvir edilir. Hem âsileri "gözetler" (78:21) hem de yüz çevirip servet biriktirenleri "çağırır" (70:17-18). Sonunda, Kıyamet Günü, avını "gördüğü" zaman, "onun kaynaması ve uğultusu" işitilir (25:12). Zalimlerin ilk grubu Cehennem'e atıldıktan sonra Allah ona, "Doydun mu?" diye sorar. O ise hâlâ açtır ve "Daha var mı?" diye cevap verir.
"Ey İsrailoğulları!" Kur'ân kıssalarında birçok peygamber, kendi halkına gönderilir. Bu nedenle peygamberler genellikle dinleyen kitlelerine "Ey kavmim!" (ya kavmi) diye hitap ederler. Mesela Hz. Musa İsrailoğullarına, "Ey kavmim! Allah'ın size gönderdiği peygamber olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" (61:5) diye sorar. Hz. Musa'nın, 2:54, 5:21, 10:84 ve 20:86 âyetlerinde de kavmine aynı şekilde hitap ettiğini görürüz. Hatta bu üslubu, peygamberlerin çoğunda görürüz. O hâlde bir sonraki âyette Hz. İsa'nın İsrailoğullarıyla konuşurken onlara farklı bir şekilde hitap etmesi hayli ilginçtir. .. Hz. İsa, İsrailî bir peygamber olduğu hâlde, bu ayette (5:72)Hz. Musa'nın aksine, İsrailoğullarına "Ey kavmim!" diye hitap edilmiyor.
Reklam
Mesela gafir sadece "affedici" demek iken, gafür "aşırı affedici" ve gaffar "tekrar tekrar affedici" anlamına gelir. Ezcümle Arapça, ifadeye vurgu katmak için son derece geniş bir üslup çeşitliliğine sahiptir.
İlk iddia, Kur'ân'ın icazını sihre mâl etmekti. Bu iddia Kur'ân'ın kaynağının semavi olduğunu kabul etmekte yetersiz kalsa da onun 𝙗𝙚𝙡𝙖̂𝙜𝙞 𝙜𝙪̈𝙘𝙪̈𝙣𝙪̈ 𝙣𝙤𝙧𝙢𝙖𝙡𝙞𝙣 𝙤̈𝙩𝙚𝙨𝙞𝙣𝙙𝙚 𝙗𝙪𝙡𝙙𝙪𝙠𝙡𝙖𝙧ı𝙣ı𝙣 𝙙𝙤𝙡𝙖𝙮𝙡ı 𝙗𝙞𝙧 𝙞𝙩𝙞𝙧𝙖𝙛ı𝙙ı𝙧. Zira biri, ancak bir şeyi izah edemeyince o şeye "sihir" der.
Meşhur müfessir Fahruddin er-Rāzi, Hesap Günü'nü yalanlayanların dört vasfının Mä'ün Sûresi'nde geçtiğini gözlemlemiştir. 1. Son derece cimridir. "𝗬𝗲𝘁𝗶𝗺𝗶 𝗶𝘁𝗶𝗽 𝗸𝗮𝗸𝗮𝗻 𝘃𝗲 𝗺𝗶𝘀𝗸𝗶𝗻𝗶 𝘆𝗲𝗱𝗶𝗿𝗺𝗲𝘆𝗲 𝘁𝗲𝘀̧𝘃𝗶𝗸 𝗲𝘁𝗺𝗲𝘆𝗲𝗻𝗱𝗶𝗿." 2. Namazı huşûyla kılmaz: "𝗩𝗮𝘆 𝗵𝗮𝗹𝗶𝗻𝗲 𝗼 𝗻𝗮𝗺𝗮𝘇 𝗸ı𝗹𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿ı𝗻! 𝗢𝗻𝗹𝗮𝗿 𝗸𝗶 𝗻𝗮𝗺𝗮𝘇𝗹𝗮𝗿ı𝗻𝗱𝗮𝗻 𝗴𝗮𝗳𝗶𝗹𝗱𝗶𝗿𝗹𝗲𝗿." 3. Sırf gösteriş için namaz kılar: "𝗢𝗻𝗹𝗮𝗿 𝗸𝗶 𝗿𝗶𝘆𝗮𝗸𝗮̂𝗿𝗹ı𝗸 𝗲𝗱[𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿]." 4. Malının ve rızkının en ufak bir parçasını bile vermekten geri durur: "𝗘𝗻 𝘂𝗳𝗮𝗸 𝗯𝗶𝗿 𝘆𝗮𝗿𝗱ı𝗺ı 𝗯𝗶𝗹𝗲 𝗿𝗲𝗱𝗱𝗲𝗱𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿"
Tälût, sadık ve disiplinli askerlerini savaşabilmek için gereken itaat ve terbiyeden yoksun askerlerinden ayırmıştır. İmanları zayıf olan İsrailoğulları, "Bugün Cálût ve ordusuna karşı bizim takatimiz yoktur!" diye feryat ettiklerinde, Tälût'un sadık askerleri metanetle şöyle cevap vermişlerdir: "𝗡𝗶𝗰𝗲 𝗸𝘂̈𝗰̧𝘂̈𝗸 𝘁𝗼𝗽𝗹𝘂𝗹𝘂𝗸, 𝗯𝘂̈𝘆𝘂̈𝗸 𝗯𝗶𝗿 𝘁𝗼𝗽𝗹𝘂𝗹𝘂𝗴̆𝗮 𝗸𝗮𝗿𝘀̧ı 𝗔𝗹𝗹𝗮𝗵'ı𝗻 𝗶𝘇𝗻𝗶𝘆𝗹𝗲 𝗴𝗮𝗹𝗶𝗽 𝗴𝗲𝗹𝗺𝗶𝘀̧𝘁𝗶𝗿! 𝗔𝗹𝗹𝗮𝗵, 𝘀𝗮𝗯𝗿𝗲𝗱𝗲𝗻𝗹𝗲𝗿𝗹𝗲 𝗯𝗲𝗿𝗮𝗯𝗲𝗿𝗱𝗶𝗿." (249. âyet). Bu askerler, Allah'ın vaadine güvenerek, gönderdiği Peygamber'in (sav) emirlerine kâmil bir itaatle riayet eden müminlerin tavırlarına tam olarak uymaktadır.
69 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.