Yazarın izlenimleri ve dediği gibi Türk yurdu Varna !..
Karadeniz'e yaklaştıkça havanın soğuğu azalıyor. İstasyonlarara sıra geçtiğimiz, ıssızlıkların ortasında yitmiş yoksul köyler anlayabildiğim, dilime çevirebildiğim ve o zaman yurduna geri dönen biri gibi beni sevindiren Türkçe adlar taşımaya başlıyor: Küçük pazar, Küçük şeytan vb... Türk giysileri, sarıklar, siyah şeritli aba ceketler parmaklıklarda görünüyor ve ben bu hüzünlü, buruk ülkede sevdiğim dili konuşan o insanları işitmek için kulak kabartıyorum.
Sonunda Varna görünüyor, ilk minareleri, ilk camileri selamlıyorum.
Turistlerle dolu bu gemide gürültü patırtı arasında yemeğe oturunca birbirine karışan sesler, karşılıklı söylenen sıradan sözler arasında geçici bir unutkanlığa kapılıyorum.
Ona, bu taşın altında uyuyan ona kendi içimden diyorum ki: "Seni görmeye yalnız geleceğim zavallı küçüğüm; yarın bütün sabahı seninle geçireceğim, sana ait bu ıssızlıkta; seni sevdiğimi pekâlâ anlıyorsun değil mi artık, çünkü bütün bu uzun yolculuğu sana kavuşmak için yaptım...” Yine de elimde olmadan mermer mezar taşının dibindeki toprağa gizlice bakıyorum...
Aziyade'nin küçük mezar taşını iyice tanıyınca, tek başıma mezarın yanına varmak ve toprağın üstüne tek tük incecik bitkiler bitmiş, yağmurdan hafifçe nemlenmiş kızıl toprağın üstüne uzanmak için atımı bir servinin dallarına bağlıyorum. Mezar taşının yönünden, altta toprağa gömülü sevgili bedenin konumunu biliyorum ve beni görecek kimse olmasın diye ta uzaklara kadar çevreye iyice baktıktan sonra yavaşça uzanıyor, ölmüş yüzün olduğu noktada bu toprağı öpüyorum.