Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dolmakalem Savaşları

Cengiz Özakıncı

Dolmakalem Savaşları Gönderileri

Dolmakalem Savaşları kitaplarını, Dolmakalem Savaşları sözleri ve alıntılarını, Dolmakalem Savaşları yazarlarını, Dolmakalem Savaşları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
yazarımız çok iyimser
. Okuduğu türküleri, ezgileri beğeniyle dinlediğimiz sayın Livaneli’nin dilimiz konusunda gerçeğe uymayan savlar yayması, onarılamaz bir yanlış değildir. Kendisinin konu üzerinde yeniden düşüneceğini, görüşlerini özeleştiri süzgecinden geçireceğini, yanılgılarını göreceğini umut etmememiz için hiç bir neden yok... ~ SON ~
Sayfa 440Kitabı okudu
. İslam’ı Araplaşma sanan, çoğu bilgisiz “Arap mukallidi” din “muallim”lerinin toplumumuzu yanlış yönlendirdiği artık yeter. Kadir Mısıroğlu’nun -Kur’an’â aykırılığını gösterdiğimiz- “İslamcı” görüşleri, yalnızca çok sayıda “İslamcı yazar”ca işlenmekle kalmıyor, “ilerici” görüntüsü veren kimi saygın-aydınlarımızca da şu ya da bu yanından tutuluyor. Söz gelimi “Atatürkçü olan Müslüman olamaz, Müslüman olan Atatürkçü olamaz” derken Aziz Nesin; Dil Devrimi’ni ırkçılık diye damgalarken, Zülfü Livaneli;. “Yazı devrimine karşıyım, atalarımızla bağımızı kopardı” derken, Alev Alatlı; Türkleri “genlerine savaşçılık kazınmış savaşan salaklar” gibi gösterip, Türk ulusal değerlerine karşı Arap budalası Osmanlı’nın değerleri’ni yüceltirken, Demirtaş Ceyhun; “Osmanlı dilinin asaleti”ne (?) övgüler düzer ve bu dilin ölümüne ağıtlar yakarken Çelik Gülersoy; “Osmanlıca’yı bilmeyen okur yazar da değildir. Osmanlıca’yı bilen kalmadı. Öyle ise okur yazar da kalmadı” derken, Cemil Meriç; Osmanlı yazısını savunan Zeki Velidi Togan, izdaşı Turgut Akpınar; Osmanlı yönetimini Cumhuriyet yönetiminden daha özgürlükçü sayarken Murat Belge, Mete Tunçay, Asaf Savaş Akat.. Ve daha yüzlercesi... .
Sayfa 431Kitabı okudu
Reklam
Amaç mı? Gaye mi?
. Arapça’dan Osmanlıca’ya geçerek, anlamları Arapların dahi anlayamayacağı biçimde bozulan sözlerin dilimizden atılarak yerlerine kökü Türkçe olan sözlerin konulmasını, “dinsizlik”, “din-İslam-Kur’an düşmanlığı” olarak damgalayan Kadir Mısıroğlu: Amaç ’ kelimesini boykot edelim, çünkü o menşei kur'an olan ‘gaye’ kelimesini yok etmek
Sayfa 427Kitabı okudu
Artık bir arap bulup bu deneyi yapmak çok kolay :(
. Kadir Mısıroğlu, Yazı Devrimi’nin Kur’an-İslam yazısını kaldırdığını savlıyor. Bu sava ancak gülünür; çünkü Yazı Devrimi ile kullanımdan kaldırılan yazı, her şeyden önce Arap yazısı bilmenin okunmasına yazılmasına yetmediği Osmanlı Yazısı ’dır. Kanıtı çok kolay. Elinize bir Osmanlı yazılı kitap alınız. Bir Suudi, Mısırlı, Iraklı ya da Suriyeli bulunuz. Yazı Devriminde kullanımdan kaldırılan Osmanlı yazısıyla basılmış kitabı okumasını isteyiniz. Göreceksiniz ki, okuyamayacak, “Bu ne biçim yazı,” diye güleceklerdir. Ben bu deneyi pek çok kez yineledim, hep böyle oldu. Eğer Türk Yazı Devrimi’yle kaldırılan yazı, Kadir Mısıroğlu’nun savladığı gibi, ‘Kur’an-İslam yazısı’ olaydı, bu yazıyı tüm Müslüman Araplar okuyabilirlerdi. Gerçek; okuyamıyorlar, anlayamıyorlar. .
Sayfa 424Kitabı okudu
. Kurtuluş Savaşı’nın önderlerince neyin neden nasıl yapıldığı, şimdiki delikanlılarımızca artık unutulmuş bulunduğundan, bu unutulmuşluktan yararlanılarak Müslüman gençlerimiz kandırılmaktadır. Kur’an’ı bilmez, İslam savaşçısı kesilir; Marksizm’i bilmez, başımıza komünist savaşçı kesilir bir alay bebeyle dolu ülkemiz. Kanları damarlarında kaynıyor. Yürekleri iyilik dolu, beyinleri aydınlaştırılmayı bekler. “Tilkiler”se onları aydınlaştırmak yerine, kışkırtır!.. .
Sayfa 399Kitabı okudu
fas-fes-fos-fasa-fiso!
. Osmanlı’nın Cezayir’i bile “dayı”larla, “ağa”larla yönettiği o en güçlü yıllarında, Hıristiyan Avrupa’nın uydusu olup Müslüman Osmanlı’ya karşı çıkan Fas’ın yöresel başlığı olan fes, Kadir Mısıroğlu’nun dediği gibi Atatürk’e karşıt değil, tersine Osmanlıya karşıt bir anlam taşır. Avrupa uydusu olan Fas’ın fesini, yine Avrupa uydusu dedikleri Atatürk’e karşıt(!) bir simge olarak kullanmak, yalnızca çoğu İslamcıların simge bulmaktaki yeteneksizliklerini belgelemektedir. Fes, gerçek yüzüyle, olsa olsa Müslümanlar içindeki frenk uydularının başlarına pek yaraşır. İslam açısından “fes inkılabçiliği”, fasa-fiso’dur; fas-fes-fos-fasa-fiso!.. .
Sayfa 395Kitabı okudu
Reklam
. Mısıroğlu Kadir Bey, bu uyarılarıyla, Gazali’nin “Ey Oğul!”, Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği!” diye başlayan söylevlerinden sonra yepyeni bir “Gençliğe Hitabe” yayınlamış bulunuyor. Bu; “mühiym”! Ardından “önsöz” adlı bölüm geliyor. Yazarın niçin “mukaddime” gibi Kur’an - İslam çıkışlı bir “kelime” kullanmak varken “önsöz” gibi kendi deyimiyle “uyduruk” bir “sözcük” kullandığını anlayamıyoruz. Önsöz’de: “Benimle görüşüp de kısır ve bulanık muhtevalı “asaletsiz kelimeler” (öztürkçe kökenli sözler) kullanmış olması sebebiyle bir ikaza maruz kalmamış bir genç, hemen hemen yok gibidir. Zira ben bir muallim'im!.. Dershanesinin duvarları olmayan bir muallim!.. ” (sf, 24) diyen ve böylelikle bize “penceresi cam cama muallim” türküsünü çağrıştıran Mısıroğlu Kadir Bey, bu “önsöz”ü “ve minellahittevfiyk!” diye bitirip, “28 Kanun’i Sani 1993” diye damgalamış ki, Kanun’i Sani, Ocak ayının Arapçası oluyor! Ardından, yazarın “Birinci Bölüm” diye - kendisinin “uyduruk Türkçe” dediği sözlerden- bir ad verdiği bölüm geliyor. 'Muallim'in niçin “fasıl” gibi -kendi deyimiyle Kur’an-İslam çıkışlı “asil bir kelime”- kullanmak varken, “bölüm” diye kendince “uyduruk, piç” saydığı bir sözcük kullandığını anlayamıyoruz. .
Sayfa 389Kitabı okudu
AYDINLARIMIZ VE TUTARLILIK
. Belgelerle ortadadır ki, Altındal, Avrupa’ya gidince papazla papaz, Türkiye’ye gelince imamla imam olmaktadır. Arap dilinde münafık sözcüğü, yeraltında yanyana iki yuva yapan köstebek anlamına geliyor. Çünkü köstebek toprak altında birbirine yakın iki yuva yapar; birine saldırıldığı zaman, ötekine kaçarmış. Aytunç Altındal, "Batı'nın teknolojik üstünlüğü Hıristiyanlığın ürünüdür” dediği İngilizce kitabını, Uğur Mumcu’nun anısına ithaf etmiştir. Oysa Uğur Mumcu, sağcıyla sağcı, solcuyla solcu olanlara en çok bozulanlardandır. 1992’de İngiltere’de yayımlanan İngilizce kitabında: "üstün batı teknolojisi Hıristiyanlığın ürünüdür” savını kanıtlamaya girişen Aytunç Altndal, 1979’da Türkiye’de yayımlanan ‘Haşhaş ve Emperyalizm” kitabında: “Bilim, Hıristiyanlığı birçok yönde çürütüyor”- “Hıristiyanlık, bilim karşısında bozguna uğramıştır!” diyordu, (age-s. 94,117) .
Sayfa 375Kitabı okudu
. Laiklik kaka, Hilafet ciciymiş! Türkiye’yi bugünkü açmazlardan kurtaracak olan Hilafet Yönetimi imiş! Hele bir Hilafet’e geçelim, Avrupa’yı titretirmişiz!.. Halifelerin Batıdan aldıkları borçlar karşılığında Osmanlı topraklarını ipotek ettikleri ne çabuk unutuldu? Halifelerin Osmanlı’yı Batının önce yarı sömürgesi, sonra tam sömürgesi durumuna düşürdükleri; bizi tam sömürge durumundan Laik Önderliğin kurtardığı, ne çabuk unutuldu?.. Laik Cumhuriyet’in, Halifelik Döneminin Batıya olan borçlarını taa 1954 yılına dek ödediği; Laik Dönemde yaşanan çoğu sıkıntıların, Halifelik dönemi borçlarını ödemekten kaynaklandığı, ne çabuk unutuldu? Şimdi Türkiye yeniden Kurtuluş Savaşı öncesi gibi dış saldırılara, dış başkaldırılara uğramıştır. Bu doğrudur. Bunu hasıl savuşturacağımızı düşünüyoruz. Bu da doğrudur. Ancak kurtuluş yolu diye önümüze konulan hilafetçi, Osmanlıcı, İslamcı, laiklik ve ulusal cumhuriyet düşmanı önerilerin bizi daha kötü bir tutsaklığa sürükleyeceğini görmemek, körlüktür. .
Sayfa 338Kitabı okudu
. Dileyen dilediği amaç uğruna yazıp söylesin. Ancak yalan yaymasın. Evet, Uydurma Özgürlüğü var; ama Çürütme Özgürlüğü de var. Biz, yalan çürütme özgürlüğümüzü doya doya kullanmak istiyoruz. Öyle ki, bu, içinde yaşadığımız bugünlerde, artık bir hak olmaktan da öte, bir görev olmuştur. Yalan çürütme görevinden kaçanlar bu denli çok sayıda olmasaydı, Türkiye kendilerine “İkinci Cumhuriyetçi”, “İslamcı", “Osmanlıcı” denilen bunca yalancının ardına takılıp, bunca kargaşaya sürüklenmezdi.. Türk Dil Kurumu, kendisine ilişkin yalanlar yayılırken susuyorsa; Türk Tarih Kurumu, kendisine yönelik yalanlar yayılırken susuyorsa; İnkılap Tarihi Kürsüsü Prof.’ları, Dr.’ları Atatürk’e ve Cumhuriyet’e ilişkin yalanlar yayılırken susuyorsa; Bu yalanlar karşısında susulmasını söylenenlerin gerçek olduğu biçiminde anlamaktan başka bir yolu kalmayan toplum, hiç bir biçimde suçlanamaz... .
Sayfa 323Kitabı okudu
Reklam
. Kitap ya da yazı biçiminde kamuoyuna ulaştırılmış bulunan düşüncelerin doğru mu yoksa yanlış mı olduğu konusundaki eleştiri yazıları, yine yayın yoluyla kamuoyuna iletilmek zorundadır. Ancak, Abdurrahman Dilipak, “İnsanlığın Tarihi”nin sonunda: Lütfen bu kitapta tesbit ettiğiniz yanlışlıkları bize bildiriniz. Tesbit edilen yanlışlar yeni baskılarda düzeltilecektir.” (sf. 253) diyor. Anlaşılan o ki, “İslamcı aydın”lar, yanlışlarının kamuoyu önünde açıkça eleştirilmesini, geliştirdikleri bu “tesettürlü (yani örtülü) eleştiri yöntemi” ile önlemeye çabalıyorlar. İyi de ilk baskıyı satın alıp okuyanlar ne olacak? “İslamcı eğitim zayiatı” mı? Evet, “eleştiride tesettür!”... Niçin? Siyaseddin’lerin sosyetesi sarsılmasın, âlim geçinenlerin zâlimliği gizli kalsın diye mi? Yağma yok... Burası Türkiye, Arabistan değil. Tanrı, kışkırtıcı yerlerimizi örtmemizi buyurur, beynimizi değil. Eleştiride tesettür, ancak aklı yerinde olmayanlar için gereklidir. .
Sayfa 305Kitabı okudu
. Abdurrahman Dilipak, “kötülüğün ulu orta söylenmesi, onun uygulamada yaygınlaşmasına neden olur ” diyerek, “hataların söylenmeden izale edilmesi"ni istemektedir. Ancak, kendisi bunu uygulamamakta, örneğin, “Bir Başka Açıdan Kemalizm "adlı kitabında, Atatürk’ün içki içmesi konusu 34 sayfa boyunca ballandıra ballandıra aktarılmakta, öyle ki okuyanın içesi yoksa içesi gelmektedir. Yine bu kitapta, “Atatürk, Kadın Ve Aşk’’ bölümünde, bu kez 52 sayfa boyunca kadınlarla açık saçık ilişkiler ballandıra ballandıra aktarılmakta, öyle ki okuyanın cinsel istekleri kabarmaktadır. Kuşkusuz Dilipak bu “kötülük”leri, “uluorta aktararak” Müslümanlara “Atatürk ne tiksinç biri imiş, ” dedirtmeyi amaçlamaktadır. Tıpkı İlhan Arsel’in de Peygamber’in belden aşağısını konu ederek, okuyucuya “Peygamber ne tiksinç biriymiş, ” dedirtmeyi amaçladığı gibi.. Demek ki, Abdurrahman Dilipak, bir yandan: “Kötülükleri ulu orta söylemeyin, gizleyin, yoksa kötülükler uygulamada yaygınlaşır. Kötülükleri söylemeden izale edelim ” diyor, öte yandan bu öğüdünü yine kendisi çiğniyor. .
Sayfa 303Kitabı okudu
. Dini, hurafelerden arındırmak, Müslümanları “İslamcı”lardan arındırmak, tıpkı Kabe’yi putlardan arındırmak denli, kutsal bir çabadır. Bu çabanın önündeki engel, kendilerine “İslamcı” denilenler ile, kendilerini “bilimci” olarak tanıtan “kökten din ve İslam karşıtları’’dır. .
Sayfa 298Kitabı okudu
. Bundan yetmişbeş yıl önce, “vatanın bağrına düşman dayamış iken hançerini”, hiçbir “İslamcı” çıkıp da: “Gayri-müslimlere özerklik verelim! Misak'ı Milli sınırları içinde devlet içinde devlet olma hakkı verelim! Bu Allah’ın Emri’dir!” diyemezdi. Dediği an, ya belasını, ya mevlasını bulurdu. Tıpkı satılmış yazar, Vahdettin’in sesi Ali Kemal gibi... Bugün “İslamcı”nın varlığı, yetmişbeş yıl önce yaşanan acıların Müslümanlarca unutulmuş ya da Müslümanlarca unutturulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Unutan gaflet, unutturan ihanet içerisindedir. .
Sayfa 268Kitabı okudu
. “İslamcı” diye ortaya çıkıp, Müslümanları yönlendirmeye soyunan kaç kişi varsa, tümünün yazdıklarını, konuştuklarını inceleyin! Tümü ülkemizde dinsel bölücülük yapmaktadırlar. Tümü, gayri-müslimlere devlet içinde devlet vermeyi ‘Allah’ın Emri’ diye yutturmaktadır. Tümü, kurtulmak uğruna bunca Müslümanın şehid olduğu kapitülasyonları, yeniden Müslümanların boynuna geçirmek için çabalamaktadır. Abdururrahman Dilipak, Ali Bulaç, Cemaleddin Kaplan, vb. tüm ‘İslamcı’ların kurmaya çalıştıkları düzen, Batılı Hıristiyan devletlerin Sevr’de ve Lozan’da kurmamızı dayattıkları, Atatürk’ün reddettiği Misak’ı Milli'yi Yok Etme Düzeni’dir. .
Sayfa 267Kitabı okudu
91 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.