Litvinov gözlerinin önünde sürekli değişen bu manzarayı uzun süre seyretti seyretti. Birden, aklına garip bir düşünce geldi. Vagonda yalnızdı. Kendisini rahatsız edecek kimse yoktu. Bu yüzden, yüksek sesle, birkaç kez: Duman... Duman! diye tekrarladı. Birden, ona her şey... insan hayatı, Rusya'daki hayat, kendi hayatı... her şey bir duman halinde göründü.
Her şey duman... her şey uçup giden buharla duman... diye düşündü.
Her şey hiç durmaksızın değişiyordu. Her yerde yeni yüzler, yeni şekiller beliriyordu. Olaylar birbirini kovalıyor, birbirinin içine giriyor, sonra dağılıyor, yok oluyordu. Aslında her şey aynıydı.
Yalnız tek bir düşüncesi vardı: Yaşamı balta inmiş bir ip gibi kopuvermişti. Bilinmeyen, buz gibi soğuk, donuk bir başka isteğin emrine girmiş, yaşamın kendine özgü kısmı bitivermişti.
Şurası da muhakkak ki, kötüden iyiye gidiş zor olsa da, kötüden daha kötüye gidiş çok zor değildir. Şurası da var: zehir bile, yerine göre, örneğin tıpta, yararlı bir şeydir.
-Sizden böyle bir karşılık beklemiyordum, sayın Grigoriy Mihayloviç, dedi. Biraz durdu, sonra devam etti: Kopya ettiğimiz şeylerin yararsız olduğunu söyleyemezsiniz. Yabancı şeyleri alıyorsak, sadece yabancı oldukları için değil, yararlı, uygun oldukları için alıyoruz, seçiyoruz. Bu durumdan kaygılanmamak gerek. Birçok nedenler yüzünden, bu taklitçiliği benimseyerek, kendi kendimizi yetiştirmiş oluyoruz.
Yemek alışkanlıklarında da böyledir bu. Siz organizmanıza yabancı besinler alabilirsiniz. Yurdunuza özgü yiyeceklere alışmış olan mideniz belki önce sindirim güçlüğü çekebilir ama, zamanla, daha da kuvvetlendiğinde, bu güçlüğü alt edecektir.