Annen, içinden çıkan her şeyden tiksinirdi; içine bir şeyler girdiğinde mutlu olurdu. Yiyebildiği kadar yerdi o sebepten. Seni, gerisin geri içine sokamayacağını anladığı an senden de tiksindi. Sütünü emişini, bir çeşit yamyamlık olarak görürdü. (..) Annen içine giren şeylerin arındığını düşünürdü, tüm dünyayı yeme isteği ondandı. Ne bulsa yedi; ot bulsa yedi, ağaç bulsa yedi, adam bulsa yedi, taş bulsa yedi. Pislik içindeki dünyayı ancak içine alabilirse arıtabilirdi. Şüphesiz buna inandı; aslında seni yeme isteği de bundandı.
Kocası onu tam bırakacakken, kahkaha attı. Şaşırdı kocası.
"Hayır, hayır! Şimdi bırakamazsın, içerde iki üç damla daha kaldı. Bir kere daha vur ne olursun?.. Ben ne edeceğim kalanla?.."
(..)
Adam baktı Feriha bırakmayacak bacağını, onun tam da gösterdiği yere sert bir tokat attı. Feriha'nın kafatasının dibinde kalmış üç damla akıl artığı fişek gibi uçup karşı duvara yapıştı. Aklı çıkmıştı sonunda. Bundan sonra yaşanacak hiçbir şey için sorumluluğu yoktu. Hayvanlarla konuşsa normal, çocuk doğurmasa gene normal olacaktı. Kendisi de akıp gitti kulaklarından. Biraz uzandı yere. Aklının yanına.