Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek

Marshall G. S. Hodgson

Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek Sözleri ve Alıntıları

Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek sözleri ve alıntılarını, Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek kitap alıntılarını, Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Avrupalı olmaktan çok Yakın Doğulu görünen ve kökleri son yüzyıla kadar batılı olmaktan ziyade doğulu olan Grekler hariç, Avrupa’nın ortaçağ sonlarından önce dünya çapında önem ifade edecek herhangi bir şey husule getirdiği söylenemez
Sayfa 88
Eğer on altıncı yüzyılda Mars'tan bir ziyaretçi gelmiş olsaydı,bütün dünyanın Müslüman olmanın eşiğinde olduğuna hükmedecekti. Böyle bir kanaate varmasının sebebini ise,kısmen Müslümanların stratejik ve siyasi avantajlarına ve aynı zamanda onların genel kültürünün canlılığına dayandıracaktı.Sosyal ve siyasi üstünlük hemen göze çarpmaktadır.İnsanlığın onda dokuzunun yaşadığı doğu yarımküresinde İslam'a bağlanış, diğer bağlanışların her birinden daha fazla yaygındı.
Sayfa 168Kitabı okudu
Reklam
Eğer 16. yüzyılda Mars'tan bir ziyaretçi gelmiş olsaydı, bütün dünyanın Müslüman olmanın eşiğinde olduğuna hükmedecekti. Böyle bir kanaate varmasının sebebini ise, kısmen Müslümanların stratejik ve siyasi avantajlarına ve aynı zamanda onların genel kültürünün canlılığına dayandıracaktı. Sosyal ve siyasi üstünlük hemen göze çarpmaktaydı. İnsanların onda dokuzunun yaşadığı doğu yarım küresinde İslam'a bağlanış, diğer bağlanışların her birinden daha fazla yaygındı.
Sayfa 202Kitabı okudu
“Zihin her zaman halihazırda mümkün olanın sınırlarını yoklar.”
"Nasıl ki sanayileşme İngiltere'de başladı diye Avrupa tarihi İngiltere tarihine indirgenemezse, dünya tarihi de sanayileşme Avrupa'dan yayıldı diye Avrupa tarihine indirgenemez." Marshall G.S. Hodgson
"Dünya tarihi" kavramı daha ziyade Amerikalı tarihçiler tarafından geliştirildi.
Reklam
Çok fazla ayrıntılarda uzmanlaşmak miyopluğa sebep olur; bu da insanı başka türden hatalara sevk eder. William H. McNeill
Eğer 16.yy'da Mars'tan dünyamıza bir ziyaretçi gelmiş olsaydı, insan medeniyetinin tümüyle Müslüman olmanın eşiğinde olduğu sonucuna kolaylıkla varabilirdi. Bu yargısını da kısmen Müslümanlarının stratejik ve politik avantajların, kısmen de kültürlerinin genel olarak taşıdığı canlılığa dayandırırdı.
McNeill binlerce yıldır medeniyetler ve halklar arasında dinamik bir alışverişin olduğunu ve bunun dünya tarihini şekillendirdiğini, son 500 yılda ise yükselen Batı medeniyetinin dünyanın geri kalan kısmını hâkim olduğunu savundu.
Hodgson her bakımdan sıradışı bir insandı. 1950'lerin sonunda Chicago Üniversitesi'nin Bohem havasında bile bedensel zevklerden uzak duran kişiliği, katı vejeteryanlık ve sola yakın görüşleriyle tanındı. Kılı kırk yaran ayrıntı düşkünlüğü, inanılmaz hırsı ve aptallara tahammül edememe özelliği onu çoğu kez diğer meslektaşları arasında çekilmez biri yaptı. Bu kişiliği yüzünden arkasında kendini takip edecek çok az kimse bıraktığı söylenir.
Reklam
Yakın zamanlara kadar tarihçilerin tarih algısı kendi dünyalarıyla sınırlı ve önyargılarla doluydu. Hâkim güç haline gelen Batılılar dünyanın geri kalan kısmı hakkında daha fazla malumata sahip olsalar da, Batı dışındaki toplumlar hakkındaki değerlendirmeleri yüzeysel ve üstten bakan tarzdaydı. Afrikalılar, Asyalılar ve özellikle Müslümanlar ise Batılıları aç gözlü, zalim ve saldırgan olarak görüyorlardı.
Hodgson, dünya tarihçileri içinde İslam uygarlığına modern tarih bağlamında önemli bir konum veren tek tarihçidir. Ona göre İslam dünyasındaki gelişmeler olmaksızın Batı'nın yükselişi denilen hadise olmayacaktı.
Sanayi Devrimi ilk burada baş gösterdi diye bir Avrupa tarihi anlayışı İngiltere tarihine nasıl indirgenemezse, dünya tarihi de sanayileşmenin ilk kez buradan yayılması hasebiyle Batı tarihine indirgenemez.
Hodgson’ın geleneksel dönemlendirmeyi yeniden değerlendirmesi İslam medeniyetinin bu defa, budanmış bir Avrupa versiyonu olarak değil, bir dünya tarihi bağlamında ve kendine özgü şartları dâhilinde anlaşılabileceğine ilişkin kayda değer sonuçlara sahip bir buluşa yol açmıştır.
Eğer XVI. yüzyılda Mars'tan bir ziyaretçi gelmiş olsaydı, bütün dünyanın Müslüman olmanın eşiğinde olduğuna hükmedecekti. Böyle bir kanaate varmasının sebebini ise, kısmen Müslümanların stratejik ve siyasî avantajlarına ve aynı zamanda onların genel kültürünün canlılığına dayandıracaktı . Sosyal ve siyasî üstünlük hemen göze çarpmaktaydı. İnsanlığın onda dokuzunun yaşadığı doğu yarımküresinde İslam'a bağlanış, diğer bağlanışların her birinden daha fazla yaygındı. Müslümanlar, Fas'tan Sumatra'ya kadar uzanan topraklarda, doğu Afrika’nın Swahili sahilindeki liman şehirlerinde, Moskova yakınında, yani Volga nehri üzerinde Kazan civarındaki ziraî düzlüklerde yaşayan halkın çoğunluğunu teşkil ediyorlardı. Bu saydığımız bölgeler arasında kalan sahalarda, çoğunluk teşkil etmedikleri yerlerde bile, sosyal ve siyasî bakımlardan hâkim durumdaydılar. Doğulu Hıristiyan, Hindu ve güney Budist toprakları, Müslümanlar tarafından doğrudan idare edilmedikleri durumlarda bile (mesela, Hindistan'ın büyük bir kısmı ve güneydoğu Avrupa) çevrelerindeki Müslüman devletlerin kültürel ve hatta siyasî tesirleri altındaydılar. Birçok durumda, Müslüman tacirler ve Müslümanların idaresindeki diğer tacirler dış dünya ile en aktif ve daimi bağlantıyı oluşturuyorlardı. Özellikle, Atina'dan Benares'e kadar uzanan şehir kültürünün kilit tarihi mevkilerinin çoğu Müslümanların idaresi altındaydı. Afro-Avrasya'da ve onlara bağlı adalarda, sadece iki kültür bloğu potansiyel Müslüman hâkimiyetine ciddi bir direniş gösterdiler. Bunlar Uzakdoğu'daki Çinliler ve Japonlar ile kuzeybatıdaki Hıristiyanlardı.s.202
Sayfa 202 - Vadi Yayınları
353 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.