1988 Cem Yayınları basımı bir öykü kitabı tutuyorum ellerimde. Öykü deyip geçtiğime bakmayın; tam tamına 12 farklı hayat var iki kapağın arasında, aynı topraklar üzerinde. Kimisi oğlu için can verir, kimisi süt kardeşini vururken gözünü bile kırpmaz, kimisi 'namus belasına' kendi elleriyle ölüme gönderir kendi canından yavrusunu, kimisi de ah şu gurbet derdinden yavrusunun ölüsüne bile üzülemez.
Dilini çok sevdim yazarın. Öyle duru ama bir o kadar da içli anlatıyor ki, yüreğin paramparça oluyor her defasında. Çok gerçek. Geçmişte kalmış gitmiş işte diyip geçemiyorsun, geçemiyorum.
Bu kadar kısa öyküler ile resmen karakterlerin tüm hayatlarını -gereksiz sözcüklerden kaçınarak- bu kadar güzel açıklayabilmesini de çok başarılı buldum. Arada dalıp gidilen hayaller ile gerçeğin birbirine girmesi, sınırların tam çizilememesini de Hasan Ali Toptaş diline benzettim ki onun da Bekir Yıldız 'dan nasıl bu kadar saygı ile bahsettiğini anlamış oldum.