Yıl 2008-2009 okula gideceğim saat yakın. Her gün aynı şeyleri yaşamaktan sıkılan beynime yeni gündemler yaratıyorum. Aynaya bakınca gördüğüm her gün başka abuk sabuk şekle bürünen yüzüm mesela. Niye bu kadar çirkinim? Zaten kim sever ki bu suratla beni! Tek derdim birinin beni sevmesi... İlk ders Fizik, kendi fiziğimle bu kadar kafayı bozmuşken ders diye verilen fiziği kim dinler Allahtan hayaller var yoksa dersler hiç çekilmez o kırk dakika da bitmek bilmez. Hiç yüzüme bakmadı zaten umurunda da değilim, eve geldim. Evdekilerin de umurunda değilim. Mutsuzum, içimde dolup taşan benim de bilmediğim bir fırtına var ve ben nasıl mücadele edeceğimi bilmiyorum. Üstelik demir parmaklıklar arasında sıkışıp kalmış bir mahkumum. Çetere tutuyorum günlere yirminci gün ve ben yine mutsuzum. Keşke biri beni anlasa biri bana yol gösterse ama yok bana tek iyi gelen yazmak...
Benim ergenlik dönemime bir atıftı uzun uzun yazdıklarım. O dönem içimdeki hisleri sadece yazardım kimseye anlatmaz kendi kendime halletmeye çalışırdım. Keşke bu kitap o zaman elimde olsaydı. Simsiyah düşüncelerim mavi sularda boğulurdu o zaman. Beni bilen, beni motive eden sesi duyar, aslında ne kadar önemli olduğumu anlardım. Ve daha bir sürü şey... Okurken o günlere gittim. Belki de hayatımızın en sancılı dönemi ergenlik duyguları doruklarda yaşadığımız o dönem. Düşünmeden hareket edip çok kalp kırdığımız kalbimizin çok kırıldığı o dönem. Yolu bu dönemden geçen mavilerin, geçmişteki mavilerin, anne babaların okuması dileğiyle.