Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Edebiyatımızın İçinden

Mehmet Kaplan

Edebiyatımızın İçinden Gönderileri

Edebiyatımızın İçinden kitaplarını, Edebiyatımızın İçinden sözleri ve alıntılarını, Edebiyatımızın İçinden yazarlarını, Edebiyatımızın İçinden yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sevgi ve Şiir
Bundan dolayı Sait Faik'te sefalet ile şiiri yan yana buluruz. O, sevginin mucizesini anlamıştır. Çocuk hayalinin, değneği küheylân yaptığını bilir. İçinizde sevgi yoksa, hayatta en güzel şeyler bile size çirkin ve mânasız görünür. Fakat seviyorsanız, iş değişir. Üstü gazete örtülü bir yemek masası, acı zeytin yağı kokusu, güftesi bayağı şarkılar ve adi havalar bir şiir mevzuu olur.
Sayfa 191 - Dergâh yayınevi #edebiyat #şiir
Sait Faik'te Şiir Duygusu
Bugünkü Türk hikâyecilerinin birçoğu hayat görüşlerini idare eden fikirler yüzünden sanatı unutmuşlardır. Onların eserleriyle, okuyucuda, ihtilale götüreceğini umdukları bir nefret ve isyan hissi uyandırmak gayesini güttükleri çok bellidir. Dünyaya geldiğinden beri masal, destan, mabet, saray, heykel, resim ve musiki yaratan mahluku, onlara göre idare eden bir tek şey vardır: Mide! O bir tek gaye güder: Karnınını doyurmak! İnsan hakkındaki bu dar görüş, onları kötü şeyler yazmaya mahkûm etmiştir. Sait Faik, insanın her şeyden önce şair mizaçlı olduğuna inanır, ilk hikâye kitabının ilk hikayesinde bu görüş açıkça ortaya konulmuştur:
Sayfa 190 - Dergâh yayınevi #hikâye #şiir
Reklam
Yaz Yağmuru incelemesi
Kadın, tavırları, kıyafeti, tesiri, hayattaki fonksiyonu ile mitik bir karakter taşır. O erkeğin hayatına çocukluğun bütün özleyişlerini, masalları ve rüyaları geri getirir.
Sayfa 148 - Dergâh
"ürkme, hiçliği ifşa eder."
nadir şahısların duyduğu bu his öyle bir hâlettir ki bu anda insana etrafındaki her şey yıkılıyor, çöküyor, kayboluyor gibi gelir. "hiçbir tutacak kalmaz, varlığın kayıp erimesi ile sadece, bir hiçlik geri kalır ve bize doğru gelir. ürkme, hiçliği ifşa eder."
Sayfa 49 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
mecnun çöl gecelerinde yıldızlara baka baka dünyayı, kendisini ve hatta leylâ'yı unutur da karanlığın içinde kaybolup gitmeyi arzular.
Sayfa 34 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
"gündüz realist, gece ise mistiktir."
büyük dinlerin hep çölden çıkmış olması da, belki, buralarda, insanların kozmik âlemle fazla içli dışlı olmalarındandır. zira gündüz tanrı'yı pek az akla getirir. gündüz realist, gece ise mistiktir.
Sayfa 34 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
Reklam
"dutulmadı yunus canı geçdi tamudan uçmagı"
mısrası, yunus'un ruhuna hâkim olan, aşma, ötelere gitme iştiyakının ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. onun için gaye ne bu dünya ne de öbür dünyadır. tanrı'nın kendisidir. cennet dahi eblehlerin canını esir eden bir tuzaktır.
Sayfa 18 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
"siz de ebedî sevgiliye haykırmıyor musunuz?"
"maddi kainatta hiçbir şey insanın içindeki büyük boşluğu, sonsuz iştiyakı doyurmuyor. alain'in deyimi ile büyük ve muhteşem sarayının ortasında kralın canı sıkılıyor. (...) bunlar da deli gönlünü oyalamazsa harb açıyor. kahveden kahveye, sinemadan sinemaya, (...) beldeden beldeye dolaşan, bu kainat sarayının taçsız hünkârları sizin de canınız sıkılmıyor mu? siz de içten içe bu madde âleminden nefret etmiyor musunuz? siz de ebedî sevgiliye: bana seni gerek seni diye haykırmıyor musunuz?
Sayfa 14 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
"bir ben vardır bende benden içeri."
"bu mısrayı, descartes'in 'düşünüyorum, şu halde varım.' cümlesi gibi büyük bir fikir yapısının temeltaşı olacak kadar sağlam ve kuvvetli buluyorum. (...) asırlarca eski olan bu mısra bugün söylenilmiş kadar yenidir. (...) şuur-altı veya derinlik psikolojisi de iç ve dış, üst ve alt diye birbirinden farklı iki ben esasına dayanmıyor mu? yunus gibi bu psikoloji taraftarları için de iç-ben, dış-ben'den daha önemli değil mi?"
Sayfa 11 - dergah yayınları, birinci baskı.Kitabı okudu
O devir insanları da bugünün insanları gibi muhakkak ki dinin bazı meselelerini halledemiyorlardı. İçlerinden bazıları, belki de şüphecilikle inkâra kadar gidiyorlardı. Fakat onlar gelenek ve çevrenin bugün için tasavvur edilmesi son derece güç baskısı altında şahsî duygu ve düşüncelerini söylemek imkânına sahip değillerdi. Bundan dolayı ya susuyorlar, ya Divan şairlerinde, Nasreddin Hoca veya Bektaşi fıkralarında görüldüğü gibi nükte ve fıkra usulüne başvuruyorlar veya Fuzulî ve Sinan Paşa'da hissolunduğu üzere uçurumun kenarında Tanrı ile boşluk arasında kıvranıyorlardı.
Sayfa 29 - Birinci Baskı: Nisan 1978
123 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.