Doksanların tam başında salonlara kadar giren naklen savaş görüntüleriyle sakatlanan gerçeklik hissi, edebiyatta da yazarın krizini yaratıyordu. Artık gerçek ve kurmaca arasındaki sınır belirsizleşmiş gibiydi. Kurmaca gerçek neydi, gerçek kurmaca neydi? Dahası vitrindeki yazar bunun neresindeydi?