Anarşi, otorite prensibinin, polis kurumlarının, kısıtlayıcı ve baskıcı önlemlerin, bürokrasinin, vergilendirmenin vb. en basit biçimine indirgendiği bir tür yönetim, bir anayasa biçimidir.
harold barcley yazmış. aborijinler’den pigmeler’e, eskimolar’dan santallar’a, kızılderililer’den berberilere’e kadar dünyanın dört bir yanından onlarca topluluğu incelemiş ve devletsiz bir toplum düşüncesinin ütopyacı bir düş olmadığını tersine insanlığın geçmişini karakterize eden bir sistem olduğunu ortaya koymış. tezleri tartışmaya açık olsa da ufkunuzu açar. okumadan geçmeyinizlerden.
kanımca girişteki açıklama gereksiz olmuş;
Tonga toplumunda merkezi sosyal kontrol mekanizması, belli bir kişinin farklı grupların üyesi olması gerçeğine dayanır. Sonuçta bu sayede o kişi, daha öte yükümlülükler ağının parçası olur. Dolayısıyla bir ilişkiler ağının sonucu olarak, o kişi ya da gruba karşı uygulanan herhangi bir negatif tavrın, diğer kişi ya da gruplarla ilişkilerden doğan kısıtlayıcı etkiler de görülür. Herkesin kendi anasoylu grubuyla, babasınınkiyle, annesinin babasınınkiyle ve babasının babasınınkiyle yakın bağları olduğunu hatırlayalım. Bu durum dört klan arasında bir bağlantı teşkil eder. Bu klan ilişkileri, şaka ilişkileri ve evlilik anlaşmalarıyla daha da genişler. Dahası, kişi, diğer türlü sosyal ağının parçası olmayan insanları da barındıran bir mahalleye mensuptur. İlaveten, kişi sığır ödünç vermekle ve biraderlik paktları ile de bağlantılar kurar. Şu ya da bu ilişkiyle kişi, etkin kısıtlayıcı önlemlerin, sahip olabileceği tüm önemli sosyal ilişkileri kapsayacak şekilde örüldüğünü fark edecektir. Karşılıklı olarak birbirini dengeleyen yükümlülüklerin ince ağı Tonga toplumunu bütünleştirir ve en azından yüzeyde formsuz bir toplum olarak görünen Tonga toplumuna bir düzen verir. Tongaların bu araçları, merkezi otorite ve entegrasyon kadar, “şefleri” de gereksiz kılar.