Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eleştiriye Beş Kala

Bedrettin Cömert

En Eski Eleştiriye Beş Kala Gönderileri

En Eski Eleştiriye Beş Kala kitaplarını, en eski Eleştiriye Beş Kala sözleri ve alıntılarını, en eski Eleştiriye Beş Kala yazarlarını, en eski Eleştiriye Beş Kala yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Eleştirmenin, eleştirmen olmadan önce, iddiasız, alçakgönüllü, sevgi ve coşku dolu bir okur olmasını bilmesi gerekir. Eleştirmenin bir yapıt karşısındaki ilk davranışı, açık yürekli bir sevgi, alçakgönüllü bir öğrenme ve anlama güdüsü olmalı. Büyüklük duyguları, tek yargıçlık özentileri, kendini yapıttan üstün görme rahatsızlıkları eleştiriyi öldürür.”
Yayıncının notu
Bedrettin Cömert Türkiye'de eleştiri geleneğinin oluşumunda; çevirmenliği ve her yazısında kuramsal bir temelle oluşturduğu eleştiri yazılarıyla, mihenktaşı olmuştur. Cömert'in eleştirel kalemini bir ''meydan okuma'' olarak değerlendiren Hasan Hüseyin Korkmazgil 1981 yılında, Cömert'in ölümünün ardından eleştiri yazılarını Eleştiriye Beş Kala adı altında; 1991 yılında ise bir başka şair Özgen Seçkin, Cömert'in Türkçe gazete ve dergilerde çıkmış sanat yazını üzerine eleştirilerini Sanat-Edebiyat Üzerine adlı kitapla derleyip yayınlamışlardır. Bu kitap Hasan Hüseyin ve Özgen Seçkin'in Bederttin Cömert derlemelerinden oluşturulmuştur. Eleştiri yazıları, okurun Bedrettin Cömert'in eleştiri yazınındaki serüvenini takip etmelerine yardımcı olması açısından, makalelerin yayınlandığı tarih sırasına göre düzenlenmiştir.
Reklam
NİÇİN Mİ ELEŞTİRİYE BEŞ KALA.? ***************************************** Kitabın adına niçin mi 'Eleştiriye 5 Kala' dedim.? Bederttin Cömert'in, eleştirimizin durumuna koyduğu tanı buydu da, ondan.! Eylül 1973 sayılı Soyut dergisine bir göz atarsanız, onun bu adda bir yazısıyla karşılaşırsınız: ''Bir yazıyı bütünlüğü içinde anlama alışkanlığını edinemedik biz daha. Yazarına veya yazıda adı geçen kişilere olan sevgimiz ve tepkimiz; yazıyı daha tümden okumadan, okumuş olsak bile anlamak için gerekli çabayı harcamadan, o yazıyı övmemiz veya yermemiz için yeterli oluyor'' diye başlar o yazı. Onun '73'lerde koyduğu bu tanı, doğruluğundan hiçbir şey yitirmedi bugüne dek. * Hasan Hüseyin Ankara, Mart 1979 Şubat 1981
Bedrettin Cömert, ayakta kalabilmek için, sanat ve yazınla ilgisi bulunmayan birtakım metinleri çevirip veya radyoda çalışıp para kazanmak zorunluluğuyla karşı karşıya bulunuyordu. Zaman zaman bunaldığı oluyordu. Bunu mektuplarında ve şiirlerinde anlatmaya çalışırdı. Haziran 1966'da yayımlanan bir şiirinde şöyle diyordu: Ne zaman çoğalsam acıyarak Budalaca bir ağlama gezinir yüzümde Ve ben hep ağlarım o yüzümle Toz olur gözümde güneş Yıkılırım son güldürüsüne ezginliğin Çok yorgunum Aranıza giremem artık Coşkum umudum bitti Şimdi hep korku artık * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
''Bedrettin Cömert, dostluk simgesiydi. Verdiği sözü yerine getirmediğini görmedim ben. Bana acı günler yaşatan Forum dergisi girişimimde hiçbir zaman yalnız bırakmadı beni; 'iki eli kanda' da olsa, yazıp çevirip yollamaktan geri kalmadı.'' * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
''..özeleştiriye ve özdenetime son derece önem verirdi Bedri. Bana güvenerek yolladığı yazılarda bir yanlışlık yaptığını anlamışsa sonradan, hemen mektuba sarılır, durumu açıklardı. Savrukluk, boş verme, kulak ardına atma, aldatma, uyutma, yanıltma gibi özelliklerden uzak bir insandı o. Onu 'ılımlı' bulanlar, ''ılımlılık' ile 'bilimsel ağırlık ve tutarlık'ı birbirine karıştırıyorlar. Bedrettin Cömert, bilim adamı tutarlılığı içinde çalışan, saygınlığı her gün biraz daha artan bir öğretim görevlisiydi, bir sanat-yazın eriydi. Atlamalı zıplamalı gidemezdi o; yöntemli, dizgeli çalışmak zorundaydı. Roma'da geçirdiği on yılın ona kazandırdığı nitelik, bu olmuştu. Önceleri kitap eleştirileri yazarken, sonra bundan birdenbire vazgeçmesinin nedeni vardı: kuramsal yönden iyice donanmak istiyordu. Kuramsal temelden kaynaklanmayan eleştiriyi eleştiri saymıyordu. Bu yüzden kendini kuram çalışmasına verdi. Onun 1970'lerden sonraki eleştiri yazıları, bu donanımın ürünleridir. Ama ne yazık ki, bu güzel birikimin meyveye dönüşmesine izin vermedi faşizm: 11 Temmuz 1978 sabahı vurdular onu. Yüzünü artık göremeyeceğimiz, sesini artık duyamayacağımız bu değerli insanın yapıtları üzerinde durmak, bizim için kaçınılmaz görev oluyor.'' * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
Reklam
Halkın Dostları dergisinin 9, 10, 11, 12. sayılarında, ünlü İtalyan Marksçı düşünürü Galvano Della Volpe'nin estetik düşüncesini yansıtmak amacıyla, bir dizi yazı yayımlamıştım. Hem yabancı edebiyattan, hem kendi edebiyatımızdan aldığım örnekleri çözümleyerek, şiir dili bilim dili arasındaki farkı tamamen işlevsel-bilimsel bir yöntemle açıklamaya
Beğeni, ne yalnız doğuştan getirilen, ne de doğuştan geldiği gibi kalan bir yetenektir. Sığ izlenimcilerin bağlıca yanılgısı da, beğeniyi salt bir doğa vergisi saymaları olmuştur. Araştırmayla beğeninin gelişimi arasındaki ilişki ve doğru orantıyı göremedikleri için, anladıklarını da, anlamadıklarını da yanı kefede tartmaya kalkmışlar, anlamadıkları yapıtları, değerli olsalar bile, niteliksiz olarak damgalamaktan çekinmemişlerdir. * Eleştirimizin Çağdışılığı adlı yazısında ise şöyle der: * İzlenimci, ayaküstü eleştirinin defteri bizde de dürülüp, çoktan rafa kaldırıldığı halde, hâlâ izlenimciliğin rahat döşeğinde keyifle keselenen sözüm ona eleştirmenlerin ardı kesilmiyor. Öznel-nesnel kavgasının kısır döngüsünden kurtulamayan nesnelcilerimizin çoğu susmuş durumda. Toplumcu eleştirimiz ise, edebiyat yapıtının izlenimcilere saklı tutulan, çoğun saklı tutulmasında yarar görülen 'içerik' gerçeğini kararlılıkla göstermiş olmasına karşın, içerikçilik bağnazlığında ilk uykusuna yatmak üzere (Yansıma, Temmuz 1972, Sayı: 7). * Bizde kimi kitap tellâllarının adı eleştirmene çıkmıştır. Bunlara 'kitap tanıtıcısı' diyemiyorum, çünkü kitap tanıtıcılığı, yararı ve özelliği belli bir türdür. (..) Kitap tellâllığının en aşağılık oyunu ise, 'kooperatifçilik'tir. Bu kooperatifçiliğin kurulmasında başlıca iki öğenin payı vardır ideolojik bulaşmazlık bir, para iki. * (Günlük Gözlemler, Barış Gazetesi, 20 Eylül 1972). * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
Bedrettin Cömert'i daha ilk yazılarından başlayarak sevenler ve destekleyenler, onun zamanla yumuşamasından, ödün verici bir tavır takınmasından korkuyorlardı; istiyorlardı ki daha da sert varsın sanat ve yazın'ın birtakım sorunlarının üzerine. Haklıydılar kuşkusuz. Sivri uçların çarpıştığı Türkiye'de, sanat-yazın alanında mızmız lâf ebeliklerinin kimseye bir şey vermeyeceğini biliyorlardı. Bedrettin Cömert gibi, on yılını İtalya'da geçirmiş, kuramsal yönden iyi donanmış bir kimsenin, ''nabza göre şerbet verme''nin geçer akçe olduğu bürokrasinin pasları arasında yozlaşıp gitmemesini istemek güzel şeydi. Ama, her alanda cadı kazanının kaynatıldığı bir ülkede, üniversite çevresinde ve sanat-yazın alanında temiz kalmak, yiğit kalmak kolay mıydı.! Bugün güzel denilenin yarın çamura atılmayacağının güvencesi neydi.? Abartılı övgüyle abartılı sövgünün aynı kişiler için bol keseden kullanıldığı bir ülkeydi burası. Değer yargıları, çerçi terazisinin göstergesi gibi oynayıp duruyordu. Tartıda kural yoktu, ilke yoktu. Kimin, akşamla sabah arası, nereye, hangi cepheye savrulacağını kestirmek güçtü. Küçük ekmekler ülkesiydi Türkiye. Belki de bu küçük ekmeği yitirme korkusuydu insanları yanar-dönerli yapan.! * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979, Şubat 1981
İçine düştüğü 12 Mart 1971 arifesi koşulları, Bedrettin Cömert'e, önündeki yılların neler getirebileceğini apaçık söylüyordu. O biliyordu ki, ülke çapında güzel günler yoktu ufukta. Öğrenci eylemlerini yaşamıştı İtalya'da; ama, buradaki öğrenci eylemlerinin niteliği başkaydı. Kapitalizmin kuralları, ilkeleri vardı; bireye neler verdiği ve karşılığında ondan neler istediği az-çok belliydi; insan, zamanla uyabilirdi bu ortama; fakat, ya kapkaççı kapitalizmin kuralsız, ilkesiz, denetimsiz, 'kör tuttuğunu öper' gidişine nasıl ayak uydurulacaktı.? Sağı-solu belli olmazdı ki kapkaççı kapitalizmin.! Böyle bir toplumda birey, vatandaş olarak, neye göre, nasıl davranacaktı.? Gerçekçiydi Bedrettin Cömert: ütopik sosyalistleri de, bağnazları da, 'her sabah kurşuna dizilenler'i de, hoşgörüsüzleri de, bölgecileri de, devrimin vıdıvıdısıyla vakit geçirenleri de elinin tersiyle bir yana itti; kışkırtmanın soluna da, sağına da metelik vermemeğe çalıştı. Yapılacak işleri vardı. Ders vermeliydi; tez hazırlamalıydı, yazılar yazmalı, kitaplar yayımlatmalıydı; Konuşmalıydı, görmeliydi, düşünmeliydi. Yoksul bırakılmış bir ülkenin çocuğuydu o, hazır bulduğuyla yetinemezdi, bir şeyler üretmeli, katmalıydı kendi alanında. İnandığını, doğru bellediğini dobra-dobra söylemekten çekinmezdi Bedrettin Cömert. Bu özelliği kendisine, sanat-yazın alanında dostlar da kazandıracaktır, düşmanlar da. Ama o, dostlarının sayısını her gün biraz daha artırarak yolunu sürdürmesini bilecektir. * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979, Şubat 1981
113 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.