"Her ümmetin bir eceli vardır."
Diyordu Kur'an.
Tıpkı tek tek bütün insanlar gibi
Doğar, büyür
ve ölürler.
Yaşarken sevinir ve üzülürler.
Kimi nimetlerle beslenir
gürbüzleşir,
Kimisine zehirler besin olur.
Yeryüzünde ebedi
Yaşayacak kim ola;
Hangi fert,
hangi toplum?
İnsan fani,
Allah baki.
...
Başkalarının hatalarını
Biz büyütürüz,
bunda
İçimizi yatıştırmaktır maksadımız;
Kendi hata dağlarımızın zirvesini
Daha küçük göstermek için;
Oysa ey insan!
Rüyasındaki bolluklara aldanan olma!
Kendi hatanı onar ki önce
Sahici saadeti yakalayasın.
Ey aldanan!
Aşüftelerden sevgi uman,
Gönlünü İblis'e kaptıran insan!
Onlarla vuslatı boşa arama
Aklını yitirmediysen eğer."
Halkıyla arasına duvarlar ören
Sultanlar yaşadıkça saraylarda
Toplum yumdukça gözünü olan bitene
Aldıysa galibiyet aklını baştan
Kıldıysa gönlünü sarhoş yurttaşların
Umulmadık zamanda
Umulmadık biçimde
Gelir bulurdu ecel toplumları da.
Çünkü derdi ki Kur'an:
"Değiştirmez Allah toplumları
Kendi kendisini değiştirmedikçe."
"Yoktur Allah'tan gayrı tanrı
O'dur mülkün sahibi
Ömrün sahibi
Endülüs aç bağrını
Utanma
Yoğunlaştır çağrını
Ümmettir bu emanetin hamili
Ümmettir
İnsanların kâmili
Vah Endülüs vah!
Ve Lâ galibe illa Allah!
"Tarık'ın yanan gemilerinden bir duman düştü Mazlum halkın titreyen kalbine ne güman düştü Tarih topladı yapraklarını tası, tarağı
Endülüs'e vuran mührünü Müslüman düştü"