İki varlığın birbiri için yaratılmış olduğunu düşünmek harikulade değil midir, insan tarihsel bilinci aşmak için sık sık feci bir arzu duymamış mıdır, bir özlem, ardımızda kalmış bakir ormanlara çekilen bir sıla hasreti ve buna bir başka varlığın da bu diyarları kendine ev bark bildiği fikri karışırsa, bu özlem bir misli daha önem kazanmaz mı?
“Lakin, zamanımızın şiirselliğinin elinde bir bakıma bundan başka bir teselli kalmamış olması, tek tesellinin umutsuzluğa düşmek olması, ne elim değil midir; zira besbelli ki böylesi bir bağı makbul yapan elbette umutsuzluktur.”
Şöyle ki, ilk aşk diğer estetik idealden, tarihselden yoksundur. Kendinde devinim yasası yoktur. Kişisel hayattaki inancı aynı ölçüde dolayımsız addetmiş olsaydım, o zaman ilk aşk, vaat gücüyle dağları yerinden oynatabileceğine ikna olmuş ve şimdi de mucizeler yaratmak için ortalıkta dolanmaya kalkmış bir inanca denk düşerdi. Belki muvaffak da olurdu, ama bu inancın hiçbir tarihi olmazdı; zira tüm mucizelerinin iletilmesi inancın tarihi demek olmaz, ama inancın kişisel hayata mal edilmesi inancın tarihi olur