Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kütahya, Manisa, İzmir, Antalya, Karaman, Adana, Halep, Şam, Küdüs, Mekke, Medine

Evliya Çelebi Seyahatnamesi (9.Kitap - 1.Cilt)

Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi (9.Kitap - 1.Cilt) Sözleri ve Alıntıları

Evliya Çelebi Seyahatnamesi (9.Kitap - 1.Cilt) sözleri ve alıntılarını, Evliya Çelebi Seyahatnamesi (9.Kitap - 1.Cilt) kitap alıntılarını, Evliya Çelebi Seyahatnamesi (9.Kitap - 1.Cilt) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Biat Mescidi ziyareti: Bir küçük mescittir, ama halkın ziyaretgâhıdır. Biat Mescidi denmesinin aslı Hazret-i Peygam- ber'e 40 yaşında peygamberlik gelip Cibril-i Emin vasıtasıyla Hak emri getirip "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ataktan yarat- tı" [Kur'ân, Alak, 1-2] fermanı gelince Peygamber Efendimiz bu mahalde Hazret-i Cibril'den biat etti. Cibril de Cenâb-ı Rabb-ı İzzet'in Yed-i Kudret'inden biat etti. Onun için bu mescide Biat Mescidi derler. Bu mescitte abdestin ve namazın şartları ile iki rekât namaz farz olunup Cibril-i Emin öğretip yine Cibril imam olup öğle na- mazını eda ettiler. Hazret-i Risâlet peygamberler imamı olmaya da biat verdi. Bu mahalde Hadice-i Kübrâ, Mine Pazarı'ndan gelirken gör- se ki bu mescit nur olmuş. "Meğer Muhammed bunda ola" deyip mescide girip, "Risâlet mübarek olsun, ya Muhammed" deyip ilk defa ima- na gelen Hadice-i Kübrâ'dır. Sonra Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ali, Zeyd ibn Hârise, Abdullah ibn Mesud, Hazret-i Osman, Abdur- rahman ibn Avf, Sa'd ibn Ebî Vakkas, Zübeyr bini'l-Avvâm, Bilâl-i Habeşî ve Suheyb-i Rumî, bunların hepsi bu mescitte biat ettiler.
Arafat Dağı üzerindeki küçük taşları toplayıp "Filân kimseyi davet ettim yâ Rab, kabul eyle" diye o taşlardan veya topraktan bir küçücük yığıncık yığıp her yığın yığdıkça akra- ba ve taallukatlarından veya velinimetlerinden bir dostunu ayak üzere kalkıp Kâbe'ye doğru ismi resmiyle çağırasın, "Te'âlû te'âlû yâ fülân" diyesin. Allah'ın emriyle o davet ettiğin kimsenin Kâbe-i şerife gelmesi elbette mukarrerdir.
Reklam
Süleyman Han Kâbe-i şerifi sel baskınından korumak için Mimar Sinan'ı ve Kara Mahmud Paşa'yı mutemet tayin edip 7 senede Harem-i şerifi yeni- den genişletmiştir. Dört tarafında olan 39 adet büyük kapıların eşiklerini yükseltip beşer altışar basamak taş merdiven ile çıkılıp onar ve on ikişer basamak taş merdiven ile inilir kapı olmuştur. Hamd olsun o zamandan beri sel, kirli sular, çer çöple Harem-i şerif dolmaktan kurtuldu.
Medine...♡
Bazı çocuklar ellerinde hurma sırıkları üzerine bi- rer küçücük hurma yaprağından sepetler bağlayıp hacılar içinde çıplak Arap çocukları ve nice bin kızlar ve ergen oğlanlar develer üzerinde mahfelerde hacılara çubuklara bağlı olan sepet- leri uzatıp, "Elhamdülillah, selâmetle ey hacılar. Ziyaret kabul makmal"deyip dua ve senâ ederek bağış isterler. Hacılar da, "Hamd olsun, âlemlere rahmet efendimizin türbesine geldik . Bunlar onların komşularıdır" diye Resulullah aşkı için bunların birini mahrum göndermeyip bağışlarda bulunurlar.
Hazret-i Âdem ilk defa yeryüzünde hâsıl olduğu için Âdem de- diler ve yine yeryüzüne inip ot otlardı. Havvâ ile buluştuğun- da Hazret-i Cibril'in öğretmesiyle ilk defa çorba yediler. Hâlâ bir adam bir adamı hanesine davet eylese halk arasında, "Baba aşı çorbası yiyelim" der. Âdem çorbayı pişirip soğu- masını bekleyemeyip sıcak içtiğinden hâlâ bütün insanlar sıcak yemeği severler. Ama Nogay Tatarı kavmi soğuk lahşa çorbası yerler, onun için sağlıklıdırlar. Ey imdi malum oldu ki en eski nimet çorbadır, ondan başkasını daha sonra hekimler icat etmiştir. İlk defa yeryüzünde ateş yanıp yemek pişen bu Arafat'ta Hazret-i Âdem Mutfağı'dır. Eskinin padişahları teberrüken mes- cit yapmışlar. Minaresi yoktur, 200 adam alır bir küçük mescittir.
..akşamdan sonra Muhammedi sofralar çekilip Halilullah nimeti yenip sofra kaldırılınca gülbâng-ı Muhammedi serdar otağından yükselince 4 nöbet Allah Allah sesleri göklere yükselir. Göklerde melekler de bu sese hayret edip onlar da el-azametullah diye tesbih ederler.
Reklam
Siyercilere göre bu Ara- fat Dağı'nın parça parça olmasının sebebi, Cenabı Hakk'ın "Ey Arafat Dağı" diye seslenip "Cemâlin tecellîsine" takat getireme- mesidir. Ancak her parça birer gizli şeylere işarettir ve her par- çası başka çeşit ibretlik kayalardır. Arafat Dağı'na her ne taraf- tan baksan acayip ve garip başka başka şekiller görünür. Ve ne kadar dikkatle bakarsan o kadar insana huzur ve sevinç gelir.
959 tarihinde Sultan Süleyman bir gece rüyasında Hazret-i Peygamber'i görüp, "Ey Süleyman! Belgrad'ı ve Rodos'u ve 1.740 adet küçük bü- yük kaleleri fethedip Osmanlı devletini güçlendirip gaza malıy- la Kudüs-i şerife sağlam bir kale, benim Medine-i münevvere- me bir kale ve Kâbe-i Beytül-haram'ın dört tarafına dayanıklı bir hisar yapıp güzelce genişlet " diye Süleyman Han'a söylerler. Derhâl Süleyman Han uykudan uyanıp o kalelerin fethine çıkıp Allah'ın emriyle kolaylıkla fethedip gaza malıyla Kudüs'e ve Medine'ye birer kale yapıp sonra bu Mekke-i mükerremeye 10 Mısır hâzinesi mal harcayıp Harem'in çevresini kale gibi yap- tığının tarihleri mümkün olduğu kadar yazılır.
Mekke-i mükerre- me ve Beytullâhi'l-harem, Bekke adlı dar bir dere içine kuru- lup daima 7 dereden akan yağmur suyunun selleri Harem'i ba- sarmış. Geçmişin padişahları buna bir çare bulamayıp nice kere Harem-i şerif yağmur suyu ile derya gibi olup hacılar yağmur suyu içinde yüzerek tavaf edip farzı yerine getirmişlerdir.
Allah sırrını azîz eylesin
Bu hakir 1059 tarihinde Anadolu'da Maraş'a uğra­ dığımızda Maraş'a yakın kıblesi tarafına Sof Dağı'nın nihayetin­ de Hazret-i Ukkâşe kabri var ve bir âbıhayat kuyusu var. Ondan içen hafakan hastalığından kurtulur, büyük ziyaretgâhtır.
Reklam
İbn Abbas buyururlar ki kün lafzı ile yer ve gökler yoktan yaratıldığında bütün dağlar- dan önce Arafat Dağı iman ettiğinden Cenâb-ı Hak, "Ey dağ! Seni kullarım ile süsleyip seni ziyaret edeler. Seni bütün dağlardan şerefte üstün edeyim ve seni ziyaret edenlere kıyamet gününde şahitlik edip şefaat edesin" buyururlar. Bu dağ kendini bilip Rabbini bilip iman getirdiği için Arefe Dağı derler.
Hazret-i Musa mübarek cesedini halka gösterme­ diğinden kavmi "Musa'nın gövdesi ayıplıdır" derlerdi. Bir gün Musa Peygamber Nil kenarında yıkanırken hırka­sını bir taş üzerine kor, yıkanıp dışarı çıkarken bu taş hırka üs­tünde olduğu hâlde Mısır'a doğru yürür. Musa da taşın ardına çıplak düşüp Mısır'a girer. Bütün halk Hazret-i Musa'yı gördü­ler, öyle bir vücut ki yed-i beyzâsı gibi mübarek vücudu da in­ciye benzer. Bütün halk kötü zanda bulunduklarına pişman oldular. Hazret-i Musa o taşa erip üstünden hırkasını alıp mübarek te­ nine giyip elindeki asa ile o taşa 12 kere vurup 12 delik oldu. Derhâl o taş Allah'ın emriyle dile gelip, "Ey Musa! Ben Rabbimin izni ile yürüdüm. Senin vücudu­nun pâklığına tanıklık eyledim" deyince Hazret-i Musa, "Ey taş! Bilmedim, sana vurdum. Hele dervişe dervişân" deyip özür diledi. Hâlâ fukaralar arasında dervişe dervişân diye özür dilemek ondan kaldı. O taş, "Ey Musa! Beni yanına al sakla. Bir gün ola ki bir mühim işine yarayım" deyince Hazret-i Musa o taşı deliğinden ip ile bağlayıp mübarek boynuna astı. Hâlâ abdâlların boyunlarına astıkları sekel taş Hazret-i Musa sünnetidir, ondan kaldı.
Sayfa 580
Hazret-i Risalet-penah'ın huzurunda Selmân-ı Pâk Hazret-i Ali'nin seccadesi üzere oturup 45. pîr bu Sa'd-ı Vakkas olup belini bağladı ve icazet verdi. Bütün yaycıların ve ok atıcıların silsilesi bunlara çıkar. Allah'ın emriyle öyle ok atarlardı ki yanmış çıranın fitilini vurup söndürürlerdi. Hatta Hazret-i Peygamber'e kayserden elçi gelip, "Ey Muhammed, siz cenkte ok atarmışsınız, ne şekildedir? Görelim" deyince Hazret-i Peygamber Sa'd-ı Vakkas'a hitap edip, "Ey Sa'd! Bu karanlık gecede bir çıngırak asıp o çıngırağa ok at" buyurduklarında Hazret-i Sa'd o karanlık gecede o asılı çıngırağa 40 ok atıp 40 oku da isabet edince elçi hayretler içinde ka­ lıp derhâl, "Ey Muhammed! Senin mucizendir" deyip imana gelir.
Menemen Tuzlası: Zira bu tuz içine canlı kısmından her ne mahluk düşse Allah’ın emriyle tuz olur.
Köprülü Mehmed Paşa ve Ünsi Efendi’nin arasında geçen konuşma: Köprülü Mehmed Paşa: “Kaç yaşındasınız? “ derler. Hazır cevap Ünsi Efendi: “Sultanım henüz üç yaşına bastım.” diye cevap verince Köprülü merhum: “ Bre hey efendi! Bizim sizinle bilişikliğimiz 50 seneyi geçmiştir” deyince Ünsi: “ Evet haklısınız. Ama iflas ve rezaletle geçen ömrü ben ömür saymam. Allah size ömürler vere, bize İzmir’i bağışladınız, borcumuzu ödeyip dinimizde doğru dürüst olalıdan beri üç senedir yaşıyorum. Ol manaya üç yaşına eriştim” diye cevap vermiştir. Hemen Köprülü merhum: “ Öyle ise biz de 8 yaşındayız ki Osmanlı’nın 8 yıldır mühür sahibi olup yaşıyoruz.” buyurmuşlar.