Erkeklerle kadınların apayrı lisanlar konuştuğunun altını çizen Deborah Tannen'ın araştırmaları, cinsiyetlerin konuşurken farklı hedefleri olduğunu gösteriyor. Erkekler birbirleriyle rekabet etmek ve sorun çözmek için sohbet ederken kadınlar duygularını paylaşıp birbirleriyle bağ kurmaya çalışıyorlar. Bu da erkeklerin sosyal ilişkilerinde zıtlaşmaktan ve kendilerini ifade etmekten çekinmemeleri anlamına geliyor; kadınlar ise gün içinde deyim yerindeyse karnından konuşup açık çatışmadan kaçınıyor. Kadınların sürekli erkeklerin kendilerini dinlemediğinden, erkeklerin de kadınların boş konuşup kafa şişirdiğinden şikâyet etmesinin temeli de bu aslında.
"Türkiyede insanların en sık müdahil olduğu alanlardan biri kadınların kamusal alandaki tercihleri. Yolda içtiği sigaradan giydiği eteğin boyuna, okurken ya da çalışırken taktığı başörtüsünden hamileliğinde kayınpederine gözüküp gözükemeyeceğine ve hatta dışarı çıkıp çıkamayacağına kadar “cins-i latif”in hemen her hareketi toplumun değişmez hâkimi erkekler tarafından düzenlenmekte. Kadın âdeta evden dışarı adımını attığı an korunmaya muhtaç ikinci sınıf bir vatandaş ve daha da kötüsü gözetlenmesi gereken bir tehlike unsuru olarak görülüyor. "
Zeus'un emriyle Hephaistos'un yarattığı bu "ilk" kadın, eğer merakına yenik düşüp tanrıların kendisine verdiği kutuyu açmasaydı kötülük diye bir şey hiç olmayacaktı.
"Kim ne kadar aksini söylerse söylesin; birine hediye verirken ya da bir şey ısmarlarken aslında muhatabımızdan bir geri dönüş bekleriz; bu, Tanrı olsa bile."
İnsanın, Abraham Maslow'un piramidinin deniz manzaralı beşinci katına çıkabilmesi ancak yaşadığı dünyayı tüm açılarıyla bir bütün olarak ele alıp hedef ve istekleriyle imkan ve yetenekleri arasında doğru bir korelasyon kurabilmesiyle mümkün.
Öldürmemek, çalmamak ve komşunun malına göz dikmemek için Allah'ın gazabına ihtiyacı olması, insanoğlunun disiplinsizliğinin ve ahlaki zayıflığının en güzel kanıtı değil midir?